Bireysel Psikoterapilerde Tedavi

Danışanlar, kendileri için belirgin önem taşıyan bir alanda sıkıntıya düştüklerinde ruhsal sıkıntı duyarlar ve bir uzmandan yardım isterler. Çoğu danışan psikolojik sıkıntısı dayanılmaz hale gelmedikçe psikoterapi arayışında bulunmaz, ya sıkıntıya tek başına katlanır, ya da günübirlik çözümlerle problemi aşmaya çalışır.

Psikoterapi için başvuranların çoğunda ise rahatsızlıkları tolere edilebilir bir seviyeye indiğinde terapiyi bırakma eğilimleri vardır. Yapılan araştırmalarda terapiyi bırakma oranının %65’leri bulduğu görülmektedir.

Psikoterapiye başlamak ve devam ettirmekte, yeteri kadar sıkıntılı ve değişmek için yeterince istekli olmak, en önemli iki faktör olarak dikkati çekmektedir. Bazı danışanlar içinse kaygı ya da tutarsızlık hali, mutsuzluk, stres durumları ve hayatın amacını bulma arzusu gibi yaşam için önemli addedilen bir alanda profesyonel yardım alma ihtiyacı psikoterapi ihtiyacı doğurmaktadır. Özgür iradeleriyle terapi sürecine girmeyi seçenler ise en büyük adımı atmış ve kendini gerçekleştirmeye en yakın olanlardır.

Bir psikoterapi sürecinde danışanın rolü büyüktür. Değişim sürecini başlatan ve yürüten, terapistten çok danışandır. Terapinin işe yarayıp yaramadığı noktasında danışanın iyileşme sürecinde aktif katılımı ve değişim için gerekli çaba ve çalışmayı göstermesi şarttır. Danışanlar, üzerlerinde tekniklerin uygulandığı etkisiz kişiler değil, başrol oyuncusudurlar. Hangi psikoterapi ekolü olursa olsun, terapistler danışanlarına öğrenme ve büyümeye önayak olacak bir şeyler sunarlar, farklı bakış açıları gösterirler. Günümüzde, terapinin etkinliği için danışanların kaynaklarına daha çok yaslanma eğilimi vardır. Danışanın terapi sürecine dahil olmasının, terapiyi işe yarar kılan en önemli etmen olduğunu söyleyebiliriz.

Psikoterapilerin tedavi edici etkileri terapist ve danışanın birbirlerini kabul edip olumlamalarına da bağlıdır. Terapistin koşulsuz olumlu saygı göstermesi şart olsa da danışanın terapistini olumlaması, aradaki ilişkiyi pozitif etkileyerek tedaviyi kolaylaştıracaktır.

Psikoterapilerde danışan ile terapist, bütünleşebildiği oranda iyi sonuçlar alınacaktır. Terapistin kendisini bütünüyle danışanına vererek, bütünüyle birlikte olmasının tek başına iyileştirme potansiyeli taşıdığı bilinmektedir. Danışan-terapist bütünleşmesi gerçekleştiğinde, terapide yaşanan deneyimlerin başkalarıyla olan ilişkilere taşınma olasılığı artmakta, bu deneyimler doyurucu, anlamlı, umut verici, öğretici ve dönüştürücü olabilmektedir. Etkin bir terapist danışanın sorunlarına odaklanır, duygulanımına önem verir, danışanın farkındalıklarına odaklanmasına yardımcı olur.

Terapilerde danışanların yapıcı yönde değişim geçirebilecek ve kendi kaynakları olan kişiler olduğuna inanılır. Danışanların hedeflerine nasıl ulaşacakları belirlenirken, onların özgürlük ve özerklikleri desteklenir. Psikoterapi sürecinde yeterli düzeyde empati, kabul ve tutarlılık sergilenen kişilerarası bir ortam yakalanırsa, danışanlardaki kendini gerçekleştirme eğilimi ortaya çıkacak ve tedavi gerçekleşecektir. Bu bağlamda terapistin, danışanın kendi mevcut kaynaklarını ve potansiyelini değişim için harekete geçirmesini kolaylaştıran biri olduğunu söyleyebiliriz.

Her danışan ve her psikoterapi yolculuğu özgündür. Sorunları benzer olsa da her danışan farklı zamanlarda farklı şeylere ihtiyaç duyacak, farklı şeylerden fayda görecektir. Standart yaklaşımlarla danışanı yönlendirmek yerine, terapist ve danışan tarafından beraberce yaratılan bir tedavi süreci daha faydalı olacaktır. Burada terapistin de öğrenmeye açık olması ve danışanın neye ihtiyacı olduğunu ya da hangi durumda neyin verimli olacağını saptayabilmesi önemlidir.

Olumlu terapi sonuçlarına ulaşmak, danışanla terapötik işbirliği oluşturmak, danışanın gerek kişilerarası gerekse içsel öğrenme süreçlerini harekete geçirmek için terapistin, danışanın öznel gerçekliğini anlaması ve bunu danışana empatik bir şekilde aktarması gerekir. Empatik aktarım bütün terapilerde tedavi edici etkiye sahiptir. Anlaşılmış hissetmek insan için en rahatlatıcı deneyimlerdendir.

Terapistler, psikoterapi sürecinde kendileri olabildikleri ölçüde başarıyı yakalarlar. Birtakım yönlerini içtenlikle ifade eden terapisti, danışan, bir insan olarak tanıyacak ve ona güvenecektir. Bu da danışanların paylaşımda bulunmalarını ve daha çok kendileri olmalarını sağlayarak tedavi yolunda büyük bir adım atılmış olur.

Bireysel psikoterapilerde danışanın güçlü duygusal deneyimlerine odaklanmak ve onu bu deneyimlere dikkatini vermeye ve bunları işlemlemeye teşvik etmek gerekir. Duygular ve bedende hissedilen deneyimler etkin biçimde işlendiğinde olumlu terapi çıktıları elde edilecektir.

Psikoterapistin birtakım özellikleri, tutum ve davranışları danışanlar üzerinde oldukça etkilidir. Bunlar yapıcı terapötik değişimlerin gerçekleşmesinde önemli pay sahibi olurlar. İyi bir terapist danışan için en önemli olacak şeyleri (desteklenmiş hissetme, cesaretlendirme, motive etme gibi) sunduğunda ve bunun algılanmasını sağladığında tedavide büyük yol alınır.

Psikiyatrist ve Psikoterapist Emine Filiz Uluhan, Antalya Psikiyatri ve Psikoterapi Merkezi.