Psikoterapi

Psikoterapi kavramı ülkemiz açısından ele alındığında 20-25 senelik mazisi olan bir kavramdır.

Psikoterapi; insanı izah eden, insanın ruhsal gelişimini açıklayan, bilimsel ve felsefi bir arka plana, bir insan modeline dayalı sistemi kabul ettikten sonra, bu sistemden belirli nedenlerle sapma gösteren yapıların belirli stratejilerle düzeltilmesini amaçlayan bilimsel bir disiplindir. Psikoterapiyi tekbir yöntem olarak görmek bir yanılgıdır. Zira bu gün dünyada 800'ün üzerinde psikoterapötik yöntem uygulandığı iddia edilmektedir ve bu yöntemlerin hepsini de bilmek mümkün değildir. Bunları bilimsel olmaları açısından kategorize edecek olursak 4 başlık altında toplamak mümkündür:

  1. Davranışçı terapiler
  2. Bilişsel terapiler
  3. Dinamik terapiler
  4. Varoluşçu terapiler

Tüm bu psikoterapi tekniklerinin hiçbirisi tek başına tam anlamıyla insanı tanımlamada ve tedavi etmede yeterli değildir. Tedavi ve terapi süreçlerinde tek bir terapi tekniği ile devam etmek çoğu zaman zor olmakta ve bir çok açmazla terapisti yüz yüze bırakabilmektedir. Yani elinde çekiç olan bir kişinin atacağı her yeni adımda çevresindeki her şeyi çivi olarak görmesiyle eşdeğerdir.

Terapi seyrinde hastanın ve sürecin gereklerine göre hangi tekniğin, kime, ne zaman ve ne şekilde uygulanacağının teorik temellerinin oluşturulması gerekliliği artık birçok araştırmacı ve terapist tarafından önemle vurgulanmaktadır. Aynı zamanda bütüncül yaklaşım tekniğinde kültürel ve toplumlar arası farklılıkların da gözetilmesi önemli bir husustur. Her insan duygu, düşünce, davranış, genetik mirası ve çevresiyle ilişkileri bağlamında bir bütündür. Herkesin; sevgi dolu, değerli olduğu kaliteli yaşamlar yaşmaya ve yaşamından haz duymaya hakkı vardır. Bu durum ise ancak kendimizi, bilinçdışımızı, duygu ve düşüncelerimizi tanımakla ve iç görü kazanmakla mümkündür.

Bütüncül psikoterapi tek bir psikoterapi yaklaşımına bağlı kalmaktansa duruma ve danışanın ihtiyaçlarına göre esneklik gösterebilen bir terapi tekniğidir. Şu veya bu sisteme katı bir bağlılığın eldeki veriyi veya olayı tekniğe uydurma çabasının tersine bu yaklaşım, eldeki olaya veya veriye uygulanabilecek en iyi teori veya tekniği arar. Bütüncül psikoterapi eğitimi almış ve bu bağlamda çalışan bir terapist, basit fobileri bilişsel-davranışçı, kimlik bunalımıyla ilgili sorunları varoluşçu, bazı obsesif ve kompulsif bozuklukları psikanalitik ve dinamik terapi yöntemleriyle tedavi etme yoluna gidebilir.

Psikolojik destek için biz uzmanlara başvuran kişilerin, temel ihtiyaçları anlaşılmak ve uygulanacak sistem ve süreç hakkında bilgi sahibi olmaktır. Bu ihtiyaç göz önünde bulundurulduğunda hastalarımıza daha iyi ulaşabilmek adına Bütüncül psikoterapiyi şöyle bir metaforla izah etmeyi uygun bulmaktayız: Gözümüzün önüne bir yumurta getirelim ve bu yumurtayı 4 katmanda ele alalım. Bireyin bize getirdiği semptom yada sorun bazında ele alacak olursak. Yumurtanın dış kabuğu olan kireçimsi katmanı davranışçı boyutta değerlendiriyoruz. Yani birey bize izah etmeye çalıştığı sorununu davranış yoluyla mı öğrenmiş.

Eğer durum böyle ise bir takım davranışsal yöntem ve tekniklerle yanlış öğrenilmiş bu davranış yerine daha uygun davranış modelleri bireye kazandırılır. Eğer sorun davranış yoluyla öğrenilmemiş ise yumurtanın bir alt katmanı olan ve gerçekten de yumurtanı soyulmasın zorlaştıran kabuk ve beyaz kısım arasında kalan zar kısmıyla; bilişsel katmanıyla ilintili olup olmadığını değerlendiriyoruz. Yani düşünce çarpıtmalarından kaynaklanan bir takım sıkıntılar olup olmadığını kontrol ediyoruz. Burasıyla da ilgili olumsuz otomatik düşüncelerimizi yakalamaya, işlevsel olmayan şemalarımızı işlevsel hale getirmeye ve olumsuz temel inançlarımızı değiştirmeye yönelik bir takım yöntemler uyguluyoruz. Ama sorunun düşüncelerden de kaynaklanmadığını düşündüğümüz noktada ise yumurtanın beyaz kısmına geliyoruz ki biz bu kısma dinamik alan diyoruz.

Burada ise yaşamımızın ilk 6 senesinde ebeveynlerimizle ve diğer ilişki kurulan bireylerle, kurulan ilişkilerin bilinçdışımızdaki problemli alanlarıyla daha derinlemesine, ruhsal yapımızın ve gelişim evrelerimizin, uzun süreli incelenmesiyle ilgili içinde hipnoterapi ve analizinde olduğu bir takım yöntem ve tekniklerle hastalarla derinlemesine ve uzun süreli çalışmalar yapıyoruz. Ama sorunun buradan da kaynaklanmadığını düşünürsek yumurtanın en alt katmanı olan sarı kısmına yani varoluşçu kısmına geliyoruz. Burada da insan oğlunun en temel varlık nedenlerini irdeleyen ve cevap bulunamayan sorularla ilintili olarak yaşanan krizlere müdahaleyi gerektiren bir süreç ten kaynaklanan sıkıntılar dahilinde kişiye uygulanan yöntemlerle sorunu değerlendirip çalışmalar yapıyoruz. Bu varoluşsal sorulara bakacak olursak da hepimizin zaman zaman kendimize ve çevremize sorduğu veya soracağı bir takım sorulardır. Bunlar;

  1. Hayatın anlamı nedir?
  2. Geleceği belirlemek mümkün müdür?
  3. Ölüm tek gerçek midir?
  4. Hayatımızın sorumluluğu kime aittir?
  5. Hayatta yalnız mıyız?

Bizler Bütüncül Psikoterapi bağlamında insana hasta ve hastalık perspektifinde değil, gelişen ve hızla değişen değerler karmaşası içerisinde kaybolmuş ve kendi yolunu bulmaya çalışan boşlukta bir varlık olarak yaklaşırız. Uyguladığımız yöntemde bireyin biyolojik yapısı, ruhsal gelişim süreçleri, çevresel ve kültürel faktörlerin her birisi göz önünde bulundurularak yapılacak olan müdahalenin birey üzerindeki kalıcı faydalarını klinik deneyimlerimizde defalarca şahit olmuşuzdur. Amacımız terapi sürecinin sonunda bireyin kendi kendisinin terapisti olabilmesini sağlamaktır ve bunu yaparken de bütüncül terapi bize en kısa sürede bireyin için en uygun yöntem ve stratejiyi kullanabilmemiz konusunda daima yol gösterici ve kapsayıcı olmuştur.