Günümüzde sıklıkla kullanılan ve insanları içe dönük ya da dışa dönük olarak tanımlayan sınıflandırma ilk kez Jung tarafından ortaya atılmıştır. Daha sonra bu iki tutuma düşünme, hissetme, duyumsama ve sezme olarak dört işlev eklendi. Genel olarak kişilikler bu iki tutum ve dört işlevin birleşiminden oluşur.
İçe dönüklükte ruhsal enerji kişiye, dışa dönüklükte ise nesneye yani dışarıya dönüktür.
Düşünme işlevinde kişi dünyayla mantık ve akıl üzerinden ilişki kurar. Hissetme işlevinde bireyin dünya hakkındaki değer yargıları ön plandadır. Duyumsama işlevinde kişi kendi duygu algılamalarını temel alır.
Sezme işlevinde ise kişi dünyayı bilinçdışı yoluyla algılar.
Kişiler temelde içe dönük ya da dışa dönük olmakla birlikte kişilik sabit değildir. Karşıt özellikler ve işlevler geliştirmek bireyi olgunlaştıran yani istenen bir şeydir.
İçedönükler, ruhsal enerjiyi dünyadan alır ve kendilerine yönlendirirler.
Dış dünyadan çok, düşünce ve hislerden oluşan kendi iç dünyalarıyla ilgilidirler. Fazla düşünceli ve kararsız kişilerdir. Kalabalık yerine, kendi başlarına kalmayı tercih ederler. Mahremiyetlerine özel önem verirler, temkinli davranırlar. İçe dönüklüğün aşırı biçimi otizm ve bazı şizofreni türlerinde görülür.
Dışa dönükler, ruhsal enerjilerini dış dünyaya yani nesneye yönlendirirler. Cana yakın, içten, değişime açık ve uyumlu bir kişilikleri vardır. Hareketten hoşlanırlar, çevrelerinde başka, insanlara ihtiyaç duyarlar. Sessizlik ve yalnızlık onlara göre değildir.
Bu iki temel özellik ana unsur olmakla birlikte, insanların sonsuz çeşitlikte farklı kişilikleri vardır. Çünkü bir sentez söz konusudur. Çoğu zaman bu tutumlardan biri kişiliğe hâkim olurken, diğer tutum bilinçdışı hale gelir.
Düşünme gerçekliği temel alır. Düşünen, insanlar mantıklı, irdeleyici ve sorgulayıcı zihin yapısına sahiptir. Akıllarını kullanarak neden ve sonucu görürler. Açık sözlü ve duygusal açıdan nötr davranırlar.
Hissetme bize bir şeyin hoş olup olmadığını bildirir. Hissetme burada daha çok değerlendirme, karar verme anlamındadır. Duyarlı insanların güçlü bir geleneksel değerler anlayışı vardır. Çoğunlukla sıcakkanlı, yaratıcı insanlardır.
Duyumsama bize dış dünyada bir şeyin var olduğunu bildirir ve bu şeyin neye benzediğini algılamamızı sağlar. Bu tür kişilerin algıları duyu organlarının dünyayı algıladığı gibidir. Dünyasını nesnelerin nasıl göründüğü, sözcüklerin seslerinin neye benzediği gibi değerlendirir. Maddiyata önem veren, ayakları yere basan insanlardır. Her şeyi göründüğü gibi kabul ederler. Sıkıcı, hantal ve düş gücünden yoksundurlar. Sakin mizaçlı, çoğu kez neşeli ve rahat insanlardır.
Sezme kişiye olaylar hakkında sezgisel bir kavrayış kazandırır. Sezme, duyumsamadan farklı olarak duygu organlarına dayanmaz ve fiziksel nedeni yoktur. Sezme, bize bir şeyin nereden gelip nereye gittiğini bildirir.
Bu kişiler şans, kader, olasılık, geçmiş ve geleceğin farkında olup, çoğunlukla kendi bedenlerinin farkında değildir. Dalgın görünümlü ve dünyadan kopuk davranabilir. Pratik değildir, tekdüze ayrıntılar canını sıkabilir. Sezgisel kişi duyularla algılanamayan, bilinçli olarak bilinmeyen olasılıkları algılayabilir. Sezgi, yaratıcılık ve esin kaynağıdır.
Bu tanımlamalar doğrultusunda insanları sekiz psikolojik tipe ayırabiliriz.
1- Dışadönük düşünen tip:
2- İçedönük düşünen tip:
3- Dışadönük hisseden tip:
4- İçedönük hisseden tip:
5- Dışadönük duyumsayan tip:
6- İçedönük duyumsayan tip:
7- Dışadönük sezgisel tip:
8- İçedönük sezgisel tip:
Psikolojik tipimizi öncelikle kalıtım yani genetik faktörler, sonra anne ve baba, sonra da okul ve arkadaş çevresi gibi sosyal etmenler belirler.
Dışadönük çocuklar modern Batı kültürlerinde destek görür. Bu çocuklar aktif, konuşkan, arkadaş canlısı ve çevreleriyle ilgilidir.
Ebeveynleri, aile çevresi ve öğretmenleri tarafından parlak ve girgin olarak değerlendirilirler.
İçedönük çocuklar ise tek başına oyun oynamayı yeğler, ürkek ve utangaç davranabilirler. Bu çocuklar ebeveynleri ve öğretmenleri tarafından sorunlu gibi algılanıp, kaygıya yol açabilir. Aslında bu çocukların zengin bir hayal güçleri olup, yaratıcı ve düşünen özellikleri söz konusudur.
Asıl sorun, çocuğu zorla doğal tipine uymayan bir kalıba sokmaya çalışmaktır. Bu tür baskılar ileride birçok ruhsal bozukluğa zemin hazırlar. Anne babalar ne kadar esnek olurlarsa çocuğun kendi doğal tipini geliştirmesine yardımcı olabilirler.
Birçok insan en azından iki tipin karışımıdır ve daha karmaşık kişilikler söz konusudur.
Bir kişinin psikolojik tipini saptamak terapinin yönlendirilmesi ve başarısında önemlidir. Bu sebeple Antalya Psikiyatri ve Psikoterapi merkezi olarak terapi öncesi psikolojik ve kişilik testlerinize özel önem veriyoruz.
Kişinin psikolojik tipi, yaşamı boyunca değişip, olgunlaşabilir. Tam olgunlaşmış kişiler, kişiliklerindeki farklı işlevlerin hepsinin daha bilincindedirler. Terapideki hedefimiz bu bilinçlendirmeyi sağlamaktır.