Diabetik Hastalarda Ruhsal Sorunlar

Diabet, kronik bir hastalık olup, tedavide yaşam tarzı değişiklikleri (diyet, egzersiz gibi) önemli yer tutar. Geç komplikasyonlar (gözde retinopati, böbrekte nefropati, cinsel fonksiyonlarda gerileme, el ve ayaklarda his kaybı gibi) ve yaşam süresini azaltacağı korkusu hastaları psikolojik açıdan ciddi şekilde etkiler.

Hipotalamus-hipofiz- adrenal sistem arasındaki hormonal etkileşim duygulanımı, davranışları ve bilişsel algılamayı doğrudan etkilemektedir.

Şeker hastalarında, kronik hipoglisemide (kan şekerinin aşırı düşüklüğü) kişilik değişiklikleri, depresyon, bilişsel işlevlerde bozulma ve psikoz benzeri belirtiler görülebilir.

Kronik hiperglisemide (kan şekerinin yüksekliği) ise anksiyete, duygudurum bozuklukları ve bazen psikoz benzeri belirtiler görülebilmektedir.

Kan şekeri ve düzensizlikleri, beyin ve ruhsal işlevleri etkilediği gibi tersi de söz konusu olup ruhsal ve duygusal değişimler kan şekerini etkiler.

Ruhsal hastalığı olanlarda bedensel yakınmalar, bedensel hastalıklarda da ruhsal sorunlar daha sık görülmektedir.

Ruhsal gerginlik ve kan şekeri düzeyi arasına iki tür ilişki söz konusudur. Doğrudan stres hormonlarıyla (katekolaminler, glikokortikoidler, büyüme hormonu, glukagon) ilişkili olarak kan şekeri yükselir. Ya da hastalığa karşı gelişen öfke ve inkar duyguları gibi psikopatolojik savunmalar neticesi hasta ilaç alımı, diyet gibi yapılması gerekenleri bilinçdışı aksatabilir. Diabetik ve diğer tüm kronik hastalarda kişinin yeterliliğini kaybedebileceği, başkalarına bağımlı hale gelebileceği korkuları, fiziksel görünümün bozulacağı endişesi hastanın ruhsal dengesini bozar ve sosyal ilişkilerini olumsuz etkiler. Hastanın özgüven duygusu zedelenir. Yas reaksiyonu, isyan duygusu, inkar, kaygı, depresyon ve kızgınlık sıklıkla rastlanır.

Depresyon diabetik hastalarda normal popülasyona göre iki kat daha fazla görülmektedir. Depresyon gelişen diabetik hastalarda motivasyon eksikliğine bağlı olarak diyet, egzersiz gibi kilo alımını önleme programları güçleşmektedir.

Hiçbir şeyden zevk almama, değersizlik duyguları, suçluluk düşünceleri, ilgi ve istek kaybı, başarısızlık ve çaresizlik düşünceleri, kararsızlık, ağlama nöbetleri, tekrarlayıcı ölüm düşünceleri depresyon belirtileridir.

Depresyonun yorgunluk, kilo kaybı yada artışı, uykusuzluk gibi belirtileri hastalığın fiziksel belirtileri ile karışabilir.

Diabetik hastalarda kaygı, korku ve sıkıntıyı içeren anksiyete bozuklukları da sık görülür.

Kronik bir hastalık kişide olduğu kadar ailede de krize sebep olabilir. Ailenin aşırı kaygılı ve koruyucu davranması, fazla denetleyici veya ilgisiz tutumları da hastanın ruhsal dengesini bozup tedaviyi negatif yönde etkileyebilir. Dengeli ve çatışmasız bir ilişki yapısına sahip, duyguların rahatça ifade edilebildiği ailelerde hasta uyumu çok daha kolay olmaktadır.

Anksiyete bozukluğu veya depresyon gelişen diabetik hastalarda hastanın psişik durumuna göre psikoterapi, aile ve grup terapileri, relaksasyon teknikleri ve gerekirse psikotrop ilaç tedavileri uygulanabilir.

Selektif serotonin ve norepinefrin geri alım inhibitörleri ve saf selektif serotonin geri alım inhibitörleri diabetli hastalarda güvenle kullanılabilir. Fluoksetin ve fluvoksamin, repaglinid ve nateglinid gibi antidiabetik ilaçlarla beraber kullanılırsa hipoglisemiye sebep olabilmektedir.

Bilişsel davranışçı teknikler diabetik hastaların hastalıkla başetme yeteneklerini arttırır.