Paylaşılmış Psikotik Bozukluk

Paylaşılmış psikotik bozukluk genellikle iki kişiyi kapsayan ender görülen psikotik bir bozukluktur. Birincil olarak belirgin sanrılarla giden psikotik bozukluğu olan bir aile bireyi olmalı, yakın ilişki çevresindeki veya aile içindeki ikinci bir birey birinci kişiden etkilenerek, sanrılarını paylaşmalı, yani körü körüne kabul etmelidir.

Bu tabloda ikinci şahıs, gerçek bir psikotik birey olmamakla birlikte sadece sanrıları paylaşır. Fakat paylaşım süresi uzadıkça nadir de olsa ikinci birey de diğer psikotik belirtileri gösterebilir.

Hastalık ilk kez 1860 yılında Baillarger tarafından bulaştırılan delilik, 1868’de Maret tarafından çift taraflı sanrı olarak tanımlanmıştır. Etkileyen kişi için aktif, etkide kalan kişi için pasif veya yalancı hasta tanımları kullanılır.

Sosyokültürel ve sosyoekonomik seviyeleri düşük, sosyal olarak izole yaşayan aile ve topluluklarda daha sık görülmektedir. Kan bağı olmayan hastalarda karıkoca kombinasyonu en yaygın biçimidir.

Günümüzde etiyolojide daha çok psikososyal temelli olduğu kabul edilmektedir. Bireylerin ailelerinde şizofreni riski yüksektir. Baskın kişinin tanısı genellikle şizofrenidir. Daha az sıklıkla sanrısal bozukluk ve psikotik özellikli duygudurum bozukluğu görülmektedir.

Hastalığın gelişiminde ikilinin uzun süre ve çok yakın birliktelik yaşaması, aktarılmış sanrı paylaşımının eşlikçi için bazı avantajlar sağlaması, baskın kişinin otorite figürü olması, sosyoekonomik koşulların kötülüğü etken rol oynamaktadır.

Paylaşılmış psikotik bozuklukta etkilenen kişinin psikiyatrik bir bozukluk geliştirmeye uygun alt yapısı, telkine yatkınlığı ve bağımlı kişilik özellikleri çoğu kez söz konusudur. Etkilenen kişinin toplumsal yalıtılmışlığı da baskın kişi tarafından yönetilmesinde önemli bir rol oynar. Genellikle her iki hasta da sevgi ve nefretin içiçe olduğu kuvvetli bir ikircikli ilişkiye sahiptir. Patolojik aile içe gelişim ve etkileşimler de hastalığı tetiklemektedir.

Hastalık %90’ın üzerinde iki kişi arasında görülmekle birlikte, tüm aileyi veya sosyal grupları kapsayacak kadar çoklu sayılarda da ortaya çıkabilir.

Bozukluğun temel özelliği etkilenen kişinin baskın tarafın sanrılarını sorgulamaksızın kabul etmesidir. En sık kötülük görme sanrıları, daha az sıklıkla da hipokondriyak ve grandiyöz sanrılar paylaşılır.

Sanrının aktarımı telkin yoluyla olmaktadır. Çoğu sanrılar paylaşıldıkça zayıflamakla birlikte, dinsel içerikli sanrılar daha dirençlidir.

Etkilenen kişi baskın kişiden ayrıldığında çoğu kez düzelme gösterir.

Sosyal gruplardaki paylaşılmış psikoz vakalarında kollektif intihar eylemleri görülebilmektedir. Amerika’da bazı tarikatlarda görülen toplu intihar eylemlerinin altında çoğu kez bu tür yaklaşımlar söz konusudur.

Tedavide baskın hastayı tanımlamak ve asıl tedaviye almak ana prensiptir. Etkilenen hasta da yakın takibe alınır. Baskın hastadan ayrılmasına rağmen sanrıları iki haftada düzelmezse antipsikotik tedavi başlanır. Bu süreç mutlaka psikoterapi ile desteklenmelidir.

Hasta ailesinin psikotik olmayan üyeleri de psikoterapiye alınmalıdır. Aile terapisi ve sosyal destek uygulamaları ile aile izolasyonunun ortadan kaldırılmasına çalışılmalıdır.