Narsisizm

Yunan mitolojisinde, sudaki yansımasını görünce kendine aşık olup, yemek içmekten kesilen, kendini seyrederek günden güne eriyip ölen, öldüğü yerde de nergis çiçekleri biten Narkissos (Narsis), tanımlanan ilk narsisisttir. Narsisizm, nergis çiçeği ve anestezideki narkoz ismi buradan gelmektedir.

Yenidoğan bebek için tek gerçek vardır. O da, kendisi.. Emmek, yemek, bakılmak, altının temizlenmesi onun tek gerçekliğidir. Bebeğin, ben ve ben olmayan ayırımını yapamadığı, kendini dış dünyada bile hissetmediği bu dönem, psikiyatride birincil narsisizm olarak isimlendirilir.

Freud, narsisizmi, insandaki libido, yani cinsel enerjinin nesnelere yönelmek yerine, dış dünyadan soyutlanarak, egosuna, yani kendi benliğine yönlenmesi olarak tarif eder. Libidonun dışsal nesnelere yönlendirilebilmesine rağmen, her insanda bir miktar kendine de dönük olduğu bir gerçektir.

Normal sınırlarda narsisizm, insanın yaşamını sürdürmesi ve kendini koruması için geçerlidir. Burada kendini sevmek, yani sağlıklı özgüven, sağlıklı narsisizm ile patolojik narsisizm arasındaki ayırım bilinmelidir. İnsan kendini sevmek, yaptığı iyi işlerden gurur duymak zorundadır. Aksi durumda, gelecek ümitlerini ve motivasyonunu kaybeder.

Gelişen dünyada hızla yayılan, günümüzde internet bağımlılığı ve obezite kadar yaygın bir illet narsisizm.. Jean Twenge de, ‘’Asrın Vebası Narsisizm İlleti’’ kitabında bunu çok güzel anlatıyor. Toplumsal yozlaşmanın en büyük nedenlerinden biri narsisizm. Her şeyin en güzeline, en iyisine sadece kendisinin layık olduğuna inanan ben merkezli modern toplum insanı. Hep ‘’o’’ alsın ama, vermek, sevgi, özveri, yardımseverlik olunca görünmesin..

Buzdağının görünür yüzünde, büyük bir özgüven, altında ise gerçekçi ve etik bir tarafı olmayan, narsisizmin getirdiği ego şişmesi.. Önce kısa vadede büyük mutluluk, arkasından kaygı ve öfke, istekleri gerçekleşmeyince gerekirse şiddet, sonra da toplumsal yalnızlık ve depresyon.

Artık sadece bir kişilik sorunu değil, kitlesel bir problem. İlkokuldan itibaren, minik çocuklarımıza ‘’özgüven, başarılı olma, kendini ifade edebilme, benliklerini ön plana çıkarma’’ diyerek, tek amacın bireysel mutluluk olduğu, kendinden başkasının öneminin kalmadığı hissiyatını vermek. Diğerini yok sayarak bireysel mutluluğun olabileceği yanılgısı. Sonrası ise, kendine hayran, sadece kendisinin özel olduğuna, diğerlerinin onun için var olduğuna inanan, aşkı, sevgiyi, insanlığı, millet olmayı bilmeyen bir sürü yetişkin. Aynı gemide batan bir narsisizm ordusu.

İnternette sosyal paylaşım sitelerinde verilen gerçeklikten uzak abartılı profiller, ortaya serilen özel hayatlar, kazandığından çok harcama tutkusu, süratle büyüyen estetik pazarı, ihtiyaç dışı büyük evlerde yaşama arzusu, kolayca verilen ve kabul edilen ünlülük payeleri aslında bir narsisizm salgınına tutulduğumuzun işaretleri.

Maalesef, reklamını iyi yapan, kendini ön plana çıkarabilen, allayıp pullamayı iyi beceren insanların rağbet gördüğü bir dünyadayız. Bu sebeple narsisistik kişilikler giderek çoğalmakta ve rahatlıkla diğerlerinin önüne geçebilmekteler.

Bir çok narsisist başta etkileyici tarzıyla size çok özgüvenli, sevimli ve sempatik gelebilir. Bilmelisiniz ki, onların hoşgörü ve sevimliliği istediklerini alıncaya kadardır. Kendi çıkarlarına karşı bir durum olduğunda veya pohpohlanmadıklarında, diğerlerini çiğneyip geçeceklerdir. Bundan da hiçbir zaman üzüntü ve pişmanlık duymayacaklardır. Narsisistikler, başka insanları kullanmada ve istismar etmede çok başarılıdır. Karşıdakinin ne duyduğu, ne hissettiği onlar için önemli değildir. Karşıdakini anlama yetileri, niyetleri olmadığından, onların ne hissettiğini zaten bilmeyecekler.

Narsisistik kişilikler, kıskançlığın ötesinde haset duygusuna sahiptir. Başkalarının başarı ve mutluluklarına katlanamazlar. Narsisist kişiler, iş hayatlarında başarılı olabilirler. Bunun altında sivrilme ve öne çıkma dürtüsünün yanında kendini beğendirerek değerli ve güçlü olma ihtiyacı vardır.

Narsisist kişiler, ne kadar özel olduklarını hissetseler, dışarıya öz güven dolu, şişkin bir ego yansıtsalar da, bilinç dışlarında kendilerini sevmeyen, değersiz ve güçsüz gören bireylerdir. Alkış, övgü ve sevgiden yoksun kaldıklarında yıkılmaları da bu sebeptendir. Narsisistik bulgular, kişilik bozukluğu düzeyine geldiğinde, bireyler en küçük bir hayal kırıklığında, ufak bir başarısızlıkta kolayca depresyona girebilirler. Eleştiri durumunda, ciddi öfkeye kapılıp, kırıcı olabilir, şiddete başvurabilirler.

Narsisizmin temelinde çocukluk yaşantıları yatar. Anne babanın çocukla iletişimindeki eksiklikler mutlaka bazı problemlere yol açacaktır. Aileden alınacak sevgi, şefkat ve destek, sağlıklı kişilik gelişiminde esas faktördür. Çocuklara muhtaç oldukları sevgi, ebeveynler tarafından sınırsızca verilmelidir. Sınırsız ve koşulsuz sevgi, çocuğu yere göğe sığdıramamak, pohpohlamak demek değildir. Çocuğa, onun çok özel olduğunu, her ne olursa olsun onu seveceğimizi hissettirmek, iyi niteliklerini, iyi eylemlerini ve meziyetlerini destekleyip, ön plana çıkarmak, bunun yanında hataları olduğunda kendisini hala sevilir ve değerli olduğunu hissettirirken, davranışını yanlış olduğu, sevilmeyen bir davranış olduğunu belirterek, kötü davranışı değiştirebilmesi için destekleyici yaklaşım geliştirmek temel yaklaşım olmalıdır.

‘’Biz harikayız, biz en güzeliz, en doğru biziz, sen çok özelsin, bu yüzden herkes senin isteklerinin yerine getirilmesi için var’’, mesajları yerine, ‘’ben de, sen de, her insan da çok özel ve değerli, güçlü, sevilmeye layıktır, kendi değerini bilen kişiler güzel işler yapmaya çalışır, hatalardan ders alarak başarılı olurlar, güzel işleri yapmaya çalıştıkça, kendi değerini ve gücünü hisseder, kendini sevmeye ve mutlu hissetmeye devam ederler. Kendi değerine, gücüne inanmayanlar ise değersiz ve güçsüz olmaktan kaçmaya çalışırken sadece kendine dönük, hatalara devam eder, sonuçta da değersiz, güçsüz, sevilmez, başarısız ve mutsuz hissederler’’ mesajı verilmelidir.

Anne babadan yeterli sevgiyi alamayan çocukların da savunmaya geçerek, kendilerine dönük, özsever hale gelip, narsisistik özellikler geliştirme eğilimi yüksektir. Anne babalar çocuklarını kendilerine bir basamak olarak kullanmamalı, onları kendilerine övünme aracı yapmamalılar. Ebeveyn olarak göreviniz onları sağlıklı özgüven dolu, dürüst, ahlaklı, çalışkan, güvenilir bireyler olarak yetiştirmektir. Çocuğun iyi ve güzel yaptığı şeyler, ortaya koyduğu değerlere göre takdir edilmeli, yerine göre ödüllendirilmelidir.. Başarılı olduğu konuları ön plana çıkarıp, uygunsuz davranışlara prim vermeyen ve ödüllendirmeyen bir yaklaşım en doğru tavır olacaktır.