Ergenin Duygusal Gelişimi

Duygular davranışlarımızı motive veya inhibe eden, çevremizle etkileşim ve iletişimimizi etkileyen öfke, sevinç, üzüntü, kaygı, korku gibi durumlardır.

Duyguların düşünce ve davranışlar üzerinde düzenleyici bir rolü vardır. Her insan farklı durum ve o anki duygu durumuna bağlı olarak farklı tepkiler verir.

Temelde olumlu ve olumsuz olmak üzere 2 tür duygu vardır. Güzel bir yemek, ev sahibi olmak bireyin beslenme, barınma gibi temel gereksinimlerini karşıladığı için olumlu duygular uyandırırken işini kaybetme, toplumdan dışlanma, soğuk bir kış günü evde ısınacak madde ve malzeme olmaması gibi bireyin yaşamını tehdit eden durumlar olumsuz duygulara neden olur. Duygular her durumda bu kadar net yaşanmayacaktır. Çoğu kez duygular olumlu ve olumsuz unsurların bir karışımı olup temel duygulardan ayrı sonsuz sayıda duygu hissedilir.

Anne karnında dahi bazı olumlu ve olumsuz duyguları algılayıp kodlamaya başlayan bebek, özellikle ilk 1 yılın ardından giderek kendiliğinin farkına varır. Aynı zamanda kendisi ile öteki ayrımını yapmaya başlayacak ve başkalarının zihinleri ve duygularının olduğunu fark ederek, onların yüz ifadelerinden, ses tonlarından anlamlar çıkaracak, karşıdaki ile empati kurmaya çalışacaktır. Bu süreçte ağlamanın sevinç, acı, gurur gibi farklı anlamlarının olduğu, ani bir çığlığın korku, sevinç veya heyecan kaynaklı olabileceği gibi birçok farklılıklar öğrenilecektir. Tecrübeyle durum ve duyguları eşleştirecek, buna kendi karakter özelliklerini de katarak duyguların karmaşık kombinasyonlarını öğrenecektir.

4-5 yaşlarından itibaren duygularını sözlerle de ifade edecek, her zaman dıştan gözlenen duygu ile iç dünyanın birbiriyle eşleşmediğini keşfedecektir. Bazı duyguların özel olduğunu, her duygunun her ortamda gösterilmemesi gerektiğini öğrenecektir. Okul çağındaki çocuklar tüm duygularını içinde bulundukları durum, an ve kişiye odaklamışlardır. Tek dünya ve tek gerçeklik vardır, o da yaşanılan andır. Çocuklar bu dönemde farklı gerçeklikler olabileceğini, mecaz anlamları, metaforları, deyimleri, gelecekle ilgili kavramları algılayamazlar.

Ergenlikle birlikte mutlak gerçeklik algısı sona erer ve görecelik algısı başlar. Çocukluktaki bir şeyler biliyor olmanın hazzı ve küçük dünyanın getirdiği güven hissinin yerini soyut dünyanın büyüklüğü ve belirsizliğinin getirdiği zorluklar alacaktır. Bazı ergenler bu yeni duruma uyum sağlamakta zorlanabilirler. Bu da derin bir boşluk duygusuna, anlamsızlık ve depresif bir duyguduruma yol açabilir. Ergen yalnızlık, izolasyon, bir yere sahip olmama hisleri içindedir. Bilişsel olarak gelişim, duygusal dalgalanmaları ve duyguların farkındalığını sağlayacaktır. Duygular ilerleyen dönemde kimlik ve kendilik gelişiminde önemli roller oynayacaklardır.

Duyguların fark edilmesinde bilişsel işlevlerin rolü vardır. Duygular ve bilişsel süreçler karşılıklı etkileşim halindedir. Duyguların farkında olma insana mahsus üst düzey bilişsel işlevlere bağlıdır. İnsanlar bu sayede duygusal yanıtlarını kontrol edebilirler. Duyguların farkına varma ve onları kontrol etmedeki eksiklikler psikoterapi ile düzeltilebilmektedir. Duygular davranışlarımızı, çevre ve diğer insanlarla etkileşimimizi doğrudan etkilemektedir.

Duygular genellikle 1-2 dakikadan daha uzun sürmeyen kısa süreli ifadelerdir. Duyguların 1 saatten daha uzun sürmesi duygudurum olarak adlandırılır. Duygudurumda duygu ile ilgili yüz ifadeleri yoktur. Belirli duygular, biyokimyasal değişiklikler sonucu duygudurumun uzun süre kalıcı olmasını sağlayabilir. Örneğin; depresyonda olduğu gibi.

Kişiler bir durumla karşılaştıklarında bilişsel değerlendirmelerine göre duygusal tepkiler verirler. Burada benzer durumlarla ilgili kazanılmış deneyimler, çevresel etkenler, algısal ve analitik beceriler rol oynar. Bu değerlendirme yaşam boyu devam eden bir süreç olup, olgulaşma ve deneyim kazanma neticesi zaman içinde aynı durumlara farklı duygusal tepkiler gösterebilir.

Temel duygular tüm insanlarda ortak olsa da duyguların ifade edilmesi kültürlere göre farklılıklar gösterebilir. Örneğin; hüzünlü ve dramatik bir durumda erkeklerin ağlamaması, toplum içinde bir kadının kahkahalarla gülerek sevincini göstermemesi gerektiği doğu toplumlarına mahsus öğrenilmiş ve bastırılmış duygusal ifadelerdir. Bunun yanında korku, şaşkınlık, iğrenme, öfke ve sıkıntı ifadeleri hemen hemen tüm toplumlarda ortaktır. Bir duygunun uyandırdığı içsel hislerin tamamen bastırılması mümkün değildir. Yüz ifadesini baskılayan bireyin ses tonu, duygusal tepkisini ve gerçek hislerini ele verebilir.

Ergenlik dönemindeki hormonal değişim çok ciddi duygudurum dalgalanmalarına neden olur. Ergenin abartılı duygusal tepkiler vermesinin sebebi budur. Hızlı hormonal değişimin yanında bilişsel ve psikososyal değişimler de duygusal tepkileri şiddetlendirmektedir. İlköğretimden liseye geçişin getirdiği okul ve arkadaş değişikliği, artan sorumluluklar bu değişimlerin başında gelmektedir. Cinsel kimlik arayışının bir tezahürü olarak karşı cinsle yakınlaşma ve romantik ilişkiler de ağır bir psikososyal stres kaynağıdır. Beğenilmeme, terk edilme, cinsel deneyimlere girme arzusu, ebeveynlerin cinsellikle ilgili baskıları bu sürecin çok sancılı geçmesine sebep olabilir. Karşı cinsle yakınlaşma, kimlik gelişimi ve kendilik değerlerini kazanma uğraşı neticesi ergen beden algısı üzerine yoğunlaşabilir. Boy, kilo, sivilceler, cinsel organlar sorun edilebilir. Bu konulardaki takıntılar ergenin duygu durumunu doğrudan etkiler.

Ergen, duygusal gelişim sürecinde duygularının farkına varabilmeyi, farklı duygular arasında ayırım yapabilmeyi, duygularını uygun biçimde ifade edebilmeyi, duygusal yükü hafifletmeyi, duyguların ağır baskısını kabul edilebilir ve yapıcı alanlara kaydırabilmeyi öğrenmelidir. Erken çocukluk döneminde güvenli bağlanma ortamı sağlanan ergenler bu süreci daha sağlıklı yaşayacaklardır. Bebeğin sıkıntı ve ihtiyaçlarına duyarlı bir anne, uygun ve yeterli yanıtları verdiyse güvenli bağlanma oluşur. Güvenli bağlanan bebek annesini diğer insanlara tercih etmekle beraber annesinden kısa süreli ayrılıklara ve hayatı keşfetmek için bir süreliğine ondan uzaklaşmakta zorluk çekmez. Güvenli bağlanma aynı zamanda ergenin ebeveynlerinin sınırlı kontrolü altında kendi yolunu çizmesini kolaylaştıracaktır. Tersine durumlarda ise kaygılı kaçıngan bağlanma ya da kaygılı dirençli bağlanma gibi anne babadan uzaklaşma eğilimi ya da anne babadan uzaklaşmaya cesaret edememe gibi patolojik durumlar yaşanması kaçınılmazdır.

Bebeklik ve çocukluk dönemi nasıl ergenlik dönemini etkiliyorsa, ergenlik dönemi de erişkinlik dönemini etkileyecektir. Erişkinlik yaşamındaki hayal kırıklıklarını göğüsleyebilmek, öfke, üzüntü, ümitsizlik, kaygı gibi duygularla baş edebilmek, ergenlikte kazanılan duygusal gelişim becerilerine bağlıdır.

Ergenlikte bilişsel gelişimle birlikte kazanılan görecelilik kavramı, duyguların da iyi ya da kötü diye net sınırlarla ayrılmadığını öğretecektir. Her duygunun tonları ve karışımları öğrenilecek, duyguların ortam ve duruma göre dışarıya yansıtılma düzeyleri ayarlanacaktır. Kendi duyguları göz önüne alınırken başkalarının duygularına da dikkat edilecektir. Yani karşıdakiyle sadece o anki söz ve davranışlarına değil olası duyguları da hesaba katılarak tam bir empati kurulacaktır.

Ergenlikteki duygusal gelişim süreci tamamlandığında duygu denetim ve kontrolü sağlanmış, duygusal dalgalanmalar durulmuş, kendisi ile diğerlerinin duyguları arasındaki ayırım yapılmış, yoğun ya da olumsuz duygular farklı yönlere kanalize edilerek baş edebilme becerileri kazanılmış, gerçek yaşantı ile duyguların örtüşmeyebileceği gerçekliği farkedilmiş, duyguların kaynağı, anlamı ve işlevleri hakkında felsefi bilgiler edinilmiş, kişilerarası ilişkilerde duygu paylaşımı öğrenilmiş olmalıdır.

Ergenlik Dönemi Sorunları Antalya

13.09.2013 / Antalya