Depresyon Neden Olur
Psikiyatrinin soğuk algınlığı gibi de tarif edilen depresyon, yetişkin nüfusun %3-5’ini etkilemektedir. Depresyon en yaygın psikiyatrik hastalıklardan biri olmasına rağmen, genel tıp uygulamalarında ya sıklıkla gözden kaçar ya da abartılı biçimde depresyon tanısı konur.
Üzüntü, keder, hüzün gibi duygulanım durumları, günlük hayatın bir parçası olmalarına rağmen çoğu kez depresyonla karıştırılır. İş ve aile hayatındaki çatışma dönemlerinde, ölüm, boşanma, ayrılık, askerlik, maddi kayıplar ve mahrumiyet durumlarında, adet öncesi ve doğum sonrası ilk haftada geçici sinirli ve depresif dönemler görülebilir.
Konsantrasyon bozukluğu, doyum eksikliği, performans düşüklüğü, motivasyon eksikliği depresif bozukluklar ile ilgili kronik psikolojik problemler olabilir. Depresyon belirtileri bedensel yakınmaların içine de saklanabilir.
Bu yazımızda kadınlarda erkeklere oranla 3 kat fazla gözlenen ve hayat boyu görülme riski %10-25 olan depresyonun nedenlerini irdeleyecek, depresyon neden olur sorusuna yanıt arayacağız.
Freud depresyonu çözüme ulaşmamış bir yas tutma olayı gibi ele almıştır. Sevilen bir kişinin ölümü gibi gerçek bir nesne yitimi ya da beklentilerde, ideallerde bir başarısızlık gibi soyut değerlerin yitiminde yas süreci yaşansa da benlik bir süre sonra durumu kabullenir. Yaşamanın verdiği narsisistik doyumun etkisiyle benlik tüm enerjisini kullanarak kaybedilen somut ya da soyut nesneden uzaklaşmaya razı olur. Sağlıklı yas süreci bilinçdışından bilince doğru bir seyir gösterir.
Obsesyonel, depresif kişilik özellikleri taşıyan bireyler ise nesne kaybından kendilerini sorumlu tutar, kendilerini suçlar, kendilerini değersiz ve yetersiz algılayarak depresyona girebilir. Burada tüm süreç bilinçdışında işler ve bilince ulaşamadığından çözüme kavuşmaz. Yas tutma olayının tersine, depresyonda dünya değil benlik değersiz ve boştur. Benlik saygısındaki azalma da yaşam içgüdüsünü zayıflatmakta, depresyon gelişmektedir.
Bibring’ in önderliğindeki ego psikolojisi kuramına göre ise benliğin ihtiyacı olan sevilme, beğenilme, takdir edilme, önemsenme gibi narsisistik desteklerin yıkılması depresyona neden olur. Sevdiği tarafından terk edilme, aldatılma, işinden atılma ya da başarısız olma durumlarında benliğin üç önemli narsisistik hedefi olan güçlü ve üstün olmak, iyi ve sevilir olmak, değer verilen ve sevilen olmak hedefleri tahribata uğratmakta, ego idealleriyle gerçekte olan sonuç arasındaki çatışma ve uyumsuzluk fark edildiğinde depresyon gelişmektedir. Özetle, depresyonun nedeni, narsisistik hedeflerin kaybıyla çocukluktaki bakıma muhtaç, güçsüz, yetersiz “çaresiz kendiliğe” dönüştür.
Nesne ilişkileri kuramı da depresyon gelişimine önemli açıklamalar getirmiştir. Nesne ilişkilerinin gelişim dönemlerine göre de depresyon belirtileri farklılık gösterebilir.
Nesne ilişkileri kuramına göre yaşamın ilk 6-8 ayında benliğin analiz işlevi henüz gelişmediğinden, doyum veren şeyler iyi, rahatsızlık veren şeyler kötü olarak değerlendirilir. Yani yaşam iki kutuplu olup ya iyi, ya kötüdür. İyi ve kötü yaşantılar birleştirilmediğinden, tam bir bölünme söz konusudur. Nesne ile kendiliğin imaj ve temsilleri iç içe geçmiştir. Psikotik deprsyon gelişiminde bu döneme saplanıp kalma ya da bu döneme gerilemenin büyük rolü vardır.
Yaşamın 18-36. aylarında ise nesne ve kendiliğin birbirinden ayrı durumları algılanmaya başlasa da gerçeği değerlendirme yetisi tam değildir. İyi ve kötü, nesne ve kendilik temsilleri henüz bütünleştirilememiştir. Süperego da tam olarak bütünleşip, gelişmemiştir. Borderline hastaların deprsif durumları bu döneme saplanmayla ilgilidir. Bu hastalar yaptıklarından suçluluk duymazlar, kötü imajları içe alarak sıklıkla depresif olurlar ya da kötü imajları yansıtma yoluyla dışa vururlar, hatta paranoid özellikler gösterirler.
Nesne ilişkileri kuramında, 3. yaştan ödipal dönemin sonuna kadar olan sürede ise bütünleşme sürecine dikkat çekilir. Bu dönemde nesneler ile kendiliğe ait iyi ve kötü temsilleri birleştirilecektir. Çocuk iyiyle kötü birleştiğinde iyiliğin kaybolmayacağını içselleştirecek, kötüye dayanma gücü kazanacak, iyiyi kaybettiğinde yaşayacağı anksiyete duygusu ile başetmeyi öğrenecektir. Bu dönemde süperego gelişimi de tamamlanır. Bu süreç tamamlandığında kişi depresyona girerse suçluluk duyguları, benlik saygısında azalma ve gerçek ikilemler tabloya hakim olur. Ancak bu bireyler nesne kaybına bağlı yas olayını sağlıklı biçimde atlatabilir, depresyonu psikoza girmeden yaşayabilme gücüne sahip olur.
Jacobson, depresyon neden olur sorusunda süperegonun kurbanı olan benliği sebep gösterir. Benlik saygısının gelişiminde idealize ebeveyn objelerinin içe alımı birinci derecede önemlidir. Anne babanın katı ve olumsuz tutumları nedeniyle ebeveyn imgesi çocuk gözünde değer kaybederse benlik saygısı yıkılacaktır. Bu kişiler ileride depresyona kolayca girerler. Benlik saygısı zayıf birey ileriki yaşamda uğrayacağı maddi-manevi kayıplarda sadistik üstbenliğin (süperego) güçsüz benliğe saldırmasıyla rahatlıkla depresyona girer. Buradaki depresyonda, süperego sadistik ve güçlü anne, benlik zayıf ve çaresiz çocuk rolünde olup, benlik üstbenliğin kurbanı durumundadır.
Kernberg ise egonun bölünme düzeneği kullanarak iyi ve kötü nesne tasarımları oluşturmasını temel almıştır. Bu ayrım sevgi ve nefret duygularının ilk oluşumunu sağlamaktadır. İdealize edilen iyi objeler ilerleyen zamanlarda kötü kendilik nesneleriyle bütünleşecektir. Burada düşülen ikilem suçluluk, değersizlik, keder ve yas duygularının temelini oluşturur ve depresyona zemin hazırlar.
Nesne ilişkileri kuramcılarından Klein, depresyon gelişimini şöyle özetler. Bebek, yaşamın ilk aylarında anneye yıkıcı fantezileri olan paranoid- şizoid bir durumdadır. Anne sadistik bir can yakıcıdır. Bölünme düzeneği ile iyi ve besleyici anne, kötü anneden ayrı tutulur. Gelişim sürecinde iyi ve kötü anne temsilleri birleştirilecek, bebek kendini besleyen, temizleyen, koruyan anne ile yeri geldiğinde memesini vermeyen, ses tonu yumuşaklığını yitiren, sevecenliği azalan kötü anne temsilinin aynı kişi olduğunu fark edecektir. Bu durum depresif duyguların temelini oluşturacaktır. İyi objelerin olumsuz taraflarının fark edilmesi, depresyonun temel kaynağıdır.
Bağlanma teorisinin kurucusu Bowlby ise çocukluk dönemindeki bağımlılık gereksiniminin yeterince karşılanmamasının özgüven eksikliği, özsaygı yitimi ve depresyon gelişimindeki rolüne dikkat çekmiştir. Çocuğu kabullenip empati yapabilen, göz ve beden iletişimini sağlıklı biçimde kurabilen, sevgisini ifade edebilen anne çocuğun bağımlılık gereksinimini karşılayabilir. Değer verildiğini ve sevildiğini hisseden çocuk kendine güven duygusu geliştirecektir. Bu durum depresyondan koruyucudur. Aksi durumda ise depresyona yatkın bir kişilik gelişimi olur.
Kohut’ da benzer biçimde çocuğun ebeveynlerinin gözünde değer verilen, kıymetli, onaylanan biri olmanın depresyon üzerindeki rolüne ağırlık vermiştir.
Depresyon neden olur sorusunda bilişsel (kognitif) yaklaşımın rolü büyük olmuş, bilişsel terapi depresyon tedavisinde bir çığır açmıştır. Bilişsel etkenlerin depresyon oluşumundaki rollerini açıklayan Beck, bu konuda en büyük otördür.
Bilişsel kuramın temeli, tutum ve davranışlarımızın erken dönemlerdeki algılama ve çıkarımlara dayandığıdır. Çocukluk çağında bazı deneyimler ve öğrenme yoluyla standartize ettiğimiz düşünce, varsayım ve inanç sistemlerinden oluşan şemalar, sonraki yaşam dönemlerinde kendimiz, dış dünya ve yaşadığımız olaylarla ilgili algı, yorum ve davranışları oluşturur. Her gün yeni bir davranış kalıbı geliştirmeden, bu şemalar çerçevesinde davranır, kolay yolu seçeriz. Bunlar amaca yönelik işlevsel özellikler gösteren, hedef ve amaçlarımıza ulaşmamızı, yaşantımızı kolaylaştıran, bilinçte yerleşmiş otomatik çalışan bir sistemdir.
Şemalar bazen işlevselliği olumsuz etkiler, psikopatolojilere zemin hazırlar. Yanlış algı, yorum ve değerlendirmeler kişinin kendisiyle ilgili düşüncelerinde, başkalarıyla ilişkilerinde ya da yaşam olaylarına bakışında sorunlara yol açabilir. Değersizlik, yetersizlik, başarısızlık, önemsenmeme, sevilmeme gibi olumsuz bilişler içeren şemalar bireyin kendine ve dış dünyaya olumsuz bakmasını sağlayacaktır. Bunun sonucunda keder, suçluluk, kaygı, kararsızlık, sorun çözme gücünde azalma olacak, depresyon gelişimi kolaylaşacaktır.
Depresyondaki hasta kendisi ve dünya algısı üzerinde olumsuz otomatik düşüncelere sahiptir. Kendisine olumsuz bakışı ben yetersizim, bu iş benim kapasitemi aşar düşüncesi yaratacak, dünyaya olumsuz bakış bu dünya üzerime üzerime geliyor, kimse beni anlamıyor, kimse beni sevip benden hoşlanmıyor hisleri doğuracak, geleceğe olumsuz bakış ne yaparsam nafile, çabalamak gereksiz, nasıl olsa her şey kötüye gidecek umutsuzluk ve ümitsizliğine itecektir.
Kişi olumsuz şema ve otomatik düşüncelerinden dolayı değerlendirmelerinin yanlışlığını, gerçeklerden ve mantıktan uzak olduğunu fark edemez, yaşayıp test etmeden olduğu gibi kabullenir.
Bazı kimselerde ise ön şarta bağlı otomatik düşünceler vardır. “İnsanlara karşı anlayışlı ve sabırlı olmazsam onlar tarafından sevilmem”, “Mutlu olmak için yaptığım işte en başarılı ve iyi olmalıyım” gibi. Başarısızlığın değersizlik olarak algılandığı olumsuz şemalar depresyona götürecektir.
Arkadaşınız iş yoğunluğu sebebiyle bir süredir sizi aramadı, aklınıza ilk gelen “artık benimle görüşmek istemiyor”, eşiniz hastalandı, “onu yorup üzmeseydim bu olmazdı”, tam puan alamadığınız hiçbir sınav sizin için başarılı sayılmaz, anahtarı kapının arkasında unutup kapıyı çektiniz, aklınıza ilk gelen “ben ne kadar aptal ve beceriksizim”, zor bir iş başardınız fakat aklınıza ilk gelen “canım bunda ne var, herkes bunu başarabilir”, iş yaşamında ufak bir başarısızlık yaşadınız, “ben zaten hiçbir konuda başarılı olamam ki” gibi önermeler özel çıkarsama, seçici odaklanma, aşırı genelleme, kişiselleştirme, hep ya da hiç biçiminde düşünme, küçümseme ya da abartma tarzında sıklıkla yapılan bilişsel hatalardır.
Beck, depresyon oluşumunu şöyle özetler. Kişinin yaşadığı kayıp, kişisel alanda ne kadar büyük bir tahribat, incinme olarak algılanırsa, yaşanacak değer kaybı duygusu depresyona sokacaktır.
Kişisel alan, merkezde benlik kavramı (kendilik algısı, bedensel ve kişisel özellikler, amaç ve değerler), onun çevresinde aile, akraba ve maddi varlıklardan oluşan birinci derece yakın çevre, onun da dışında okul, iş, arkadaş, sosyal çevre, değer yargıları ve beklentiler gibi farklı öğelerden oluşur. Kişisel alanı eksiltici gerçek ya da soyut herhangi bir şey depresyona zemin hazırlar.
Beck depresyon oluşumunda iki özel kişilik yapısından da söz eder. Otonom depresifler için tek doyum kaynağı başarı olup, kendilik değerlerinin yeterli olması için başarı şarttır. Sosyotropik depresifler ise kendilerini iyi hissetmek için diğer insanlardan yakınlık, destek ve sevgi görmeye muhtaçtırlar.
Antalya Depresyon ve Depresyon Tedavi Merkezi, Lara/Antalya.
Psikiyatri uzmanı Dr.Emine Filiz Uluhan, Antalya Psikiyatri ve Psikoterapi Merkezi.