Sosyal Anksiyete Bozukluğu ve Tedavisi

Sosyal fobi olarak bilinen sosyal anksiyete bozukluğunda bilişsel olarak iki temel sorun vardır.

  1. Birey başkaları ile birlikte iken herhangi bir performansı başaramayacağı inancında olup, bundan dolayı olumsuz değerlendirileceği korkusu taşır.
  2. Tüm dikkat içsel uyaranlara odaklanmıştır.

Sosyal fobide sosyal bir beceri ziyade bireyin sosyal bir varlık olarak kendini işlemesinde bir sorun söz konusudur.

Beck’ in “incelenme anksiyetesi modeli” ne göre sosyal anksiyete bozukluğunda diğer insanlardan gelen sosyal kabul ve onayla ilgili tepkilere karşı aşırı duyarlılık, konuşma, sunum, üretilen bir şey v.s. ile başarısızlık korkusu ve buna bağlı bedensel otonomik belirtilerde aşırı uyarılma hali vardır. Sosyal fobili bireyler için yemek yemek, konuşmak, yazı yazmak gibi sosyal ortamlarda gerçekleştirilen sıradan eylemler, kişinin olgunluğunun ve yeterliliğinin sınandığı sınavlar gibidir. Bireyin yapacağı her eylem kişinin iç dünyasındaki imgesel izleyiciler tarafından değerlendirilmekte, becerikli-beceriksiz olarak sınıflandırılmakta, kişi sürekli bir jüri tarafından yargılanmaktadır.

Sosyal durumla ilgili duyulan korku, istenmeyen sonuçlara zemin hazırlayacaktır. Böylece kötü sonucun umulması korkuya, korku da kötü sonuçlara sebep olarak kısır bir döngüye girilecektir.

Sosyal fobiklerin temel korkusu diğer kişi veya kişilerce olumsuz değerlendirilmektir.

Beck’ in anksiyete modeli diğer psikiyatristlerce geliştirilmiş, sosyal anksiyetenin temel özelliği, kişinin çok güçlü bir biçimde çevresinde özel bir olumlu izlenim bırakma arzusu duyması, ama bunun yanında bunu başarma noktasında kendine olan belirgin güvensizliği olarak tanımlanmıştır. Sosyal fobili kişiler sosyal ortamlarda dikkatlerini çevre yerine kendilerine yönelterek anksiyete duymaktadırlar. Yani kişi olumsuz değerlendirilme tehlikesi içinde olduğunu düşündüğünde dikkatini kendisini gözlemeye ve değerlendirmeye vermektedir. Birey bu noktada diğer insanların olumsuz tepkilerini işlemekten çok, kendisiyle ilgili farkındalığını arttırmakta, kendi olumsuz değerlendirmeleriyle meşgul olmaktadır. İç dünyaya aşırı odaklanıldığında anksiyete tepkilerinin daha çok farkına varılmakta, kısır döngü işlemektedir.

Sosyal anksiyete bozukluğunda “duygudan çıkarsama” adı verilen bir bilişsel çarpıtma tipiktir. Sosyal fobili kişilerde aşağılanmış hissetmekle aşağılanmak, kontrolsüz hissetmekle gerçekten kontrolsüz kalmak, anksiiyeteli hissetmekle anksiyeteli olmak aynı anlama gelir.

Sosyal anksiyete bozukluğunda da, güvenlik arayıcı davranışlar diğer anksiyete bozukluklarında olduğu gibi hastalık üzerinde pekiştirici etkiye sahiptir. Az konuşma, soru sormama, göz temasından kaçınma, terlemeyi kamufle edecek kıyafetler giyme gibi davranışlar, sorunun sürmesine ve yoğunlaşmasına katkıda bulunurlar.

Sosyal anksyeteli kişi, diğer insanların kendisinden yüksek ve acımasız standartlara uygun davranmasını beklediklerine inanır. Kişisel inancı ise bu beklentileri karşılayamayacağıdır. Bu kanıya varırken kendi iç işaretlerini (yüzünün kızarması, sesinin veya ellerinin titremesi, kalp çarpıntısı gibi) değerlendirdiği gibi ortamdaki olumsuz işaretlere de (birinin uyuklaması, nahoş bir yüz ifadesi gibi) büyük önem atfeder. Bir kez kendisinin olumsuz algılandığı sonucuna vardığında anksiyetenin davranışsal, bilişsel ve bedensel belirtileri artar, kısır döngü gelişir, bu durum bireyin diğerlerince olumsuz değerlendirildiği düşüncesini pekiştirir.

Sosyal anksiyete bozukluğu (sosyal fobi) olan kişiler sosyal ortamlardaki davranışları nedeniyle insanlar tarafından ret edilecekleri, değersiz, zayıf biri olarak görülecekleri biçiminde hatalı inançlara sahiptirler. “Söylediklerim aptalca”, “sıkıcıyım”, “beni sevmediler”, “konuşmam berbattı”, “heyecanımı fark ettiler” gibi olumsuz otonomik düşünceler sosyal fobili bireylerde tipiktir.

Koşullu inançlar, varsayımlar ve kurallar sosyal anksiyete bozukluğunda bilinçdışında çalışan işlevsiz inançlardır. Bu işlevsiz inançlar, otomatik düşünceleri doğuracak ve rahatsız edici etkiye yol açacaktır. Bilişsel terapide işlevsiz inanç ve otomatik düşünceler ayrıntılı biçimde ele alınacaktır.

“Konuşmam kusursuz ve dikkat çekici olmalı”, “Daima mükemmel görünmeliyim”, “Başarımı herkes takdir etmeli” gibi işlevsiz kurallar, “Diğerleriyle farklı görüşte olursam beni ret ederler”, “Heyecanım fark edilirse bana aptal derler” gibi koşullu inançlar sosyal fobinin alt yapısında yatar.

Bilişsel modele göre varsayımlar, kurallar ve koşullu inançlardan oluşan ara inançlar, temel inançlardan kaynaklanır. Temel inançlar koşulsuz ve mutlaktır. “Sıkıcıyım”, “Farklıyım”, “Eksiğim”, “Yetersizim” temel inançları sosyal fobikerde tipiktir.

Sosyal fobi tedavisinde bilişsel-davranışçı terapinin ilaç tedavilerine göre üstünlüğü aşikardır. Yineleme oranları da psikoterapi ile çok daha azdır.

Sosyal anksiyete bozukluğu (sosyal fobi) tedavisinde bilişsel davranışçı terapi kullanılırken ilk önce olumsuz otomatik düşünceler saptanır. Olumsuz otomatik düşüncelerin saptanmasında “en berbat senaryo” tekniğinden sıklıkla yararlanılır. Bunu takiben kişideki anksiyete belirtileri ve güvenlik davranışları üzerinde durulur. Terapinin sonraki aşaması ise kişinin kendisiyle ilgili farkındalık artışı esnasındaki bilişsel içeriğin ve duygusal tepkilerin belirlenmesidir. Güvenlik sağlayıcı davranışların azaltılması ve dikkat odağının kontrol edilmesi için terapistiniz size destekte bulunacaktır.

Bilişsel-davranışçı grup terapileri de sosyal fobi tedavisinde sıklıkla kullanılır. 6-8 danışandan oluşan gruplarla haftalık 2-2,5 saatlik seanslar yapılır. Ortalama 12 seansta tedavi sağlanır.

Antalya psikiyatri ve psikoterapi merkezi olarak bu yazımızda sosyal fobiye bilişsel bakış açısıyla yaklaşarak, oluşum mekanizmalarını ortaya koymaya ve psikoterapi ile tedavisini anlatmaya çalıştık. Sosyal fobi ve diğer fobilerin tedavisinde kliniğimizden bilişsel-davranışçı terapi desteği alabilirsiniz.

Antalya Psikiyatri Merkezi, Psikiyatri Uzmanı ve Psikoterapist Emine Filiz Uluhan.