Eşler Arası Kıskançlık

Güvensizlik ya da sahiplenme duygusundan kaynaklanan kıskançlık eşler arasında sıklıkla gözlenen, bazen ciddi sorunlara yol açan bir olgudur.

Kıskançlık, insanın değer verdiği şeye gösterdiği aşırı sevgi ve onu başkalarıyla paylaşamama d urumudur. Kıskançlık çoğu kez aşırı sevginin bir ifadesi olarak tarif edilse de, bu çoğu kez sevgiyi kaybetme korkusundan kaynaklanır. Kişinin bir şeyi kaybetmeyle ilgili kaygısı varsa, o kişi kıskançlık yapabilir. Sevdiğini kaybetme korkusu yaşayan kişinin eşine karşı kıskançlığı artar.

Özenme, çekemezlik, haset gibi duygular da sosyal yaşamdaki farklı kıskançlık türleridir. Özenme duygusu, kişinin başkasında görüp, beğendiği bir şeyin kendisinde de olmasını isteme halidir. Bu doğal bir duygu olup, insanı motive eder, çalışmaya teşvik eder.

Gıpta etme özenmenin ileri halidir. Beğendiği şeyin kendisinde olmasını ister ama bunun olamayacağını düşünüp, üzülür ve öfke duyar.

Çekemezlikte kişi kendinde olmasını istediği şeyleri başkalarında görünce bunu haksızlık olarak nitelendirir. İsyan ve düşmanlık duyguları uyanır. Bu olumsuz hisler kişiye acı ve zarar verir.

Haset ise kıskançlığın en ağır türüdür. Hasette kişi bende yoksa başkasında da olmamalı diye düşünür. Enerjisi yapıcılıktan yıkıcılığa dönmüştür. Böyle kişiler her türlü zararı verebilir.

İkili ilişkilerde kıskançlık, ilişkideki bazı sorunlardan kaynaklanabileceği gibi kıskanan kişinin kendisine güvensizliğinin ve kaygılarının bir yansıması da olabilir.

Kıskançlık, sevgi, korku, öfke gibi doğal bir duygudur fakat negatif bir histir. Bu nedenle insanlar kıskançlıklarını gizleme ihtiyacı duyarlar. ''Ben hiç kıskanmam'' demek de inanılır bir yaklaşım değildir.

Kıskançlığın problem olduğu birçok çiftte “ben sana değil başkalarına güvenmiyorum” yaklaşımı vardır. Burada çoğu kez bilinçdışında yatan, bireyin başkalarına değil kendine güvenmemesidir. Kendinde gördüğü, beğenmediği kusurları olan, kendini yetenekli ve yeterli hissetmeyen, kendiyle barışık olmayan kişiler, eşinin sevgisini, ilgisini ve kendisini kaybetme korkusunu yoğun bir kıskançlık şeklinde dışarıya yansıtırlar.

Kıskanç kişiler kuşkucu, kolay güvenmeyen kişilerdir. Olayların arkasında değişik komplolar ararlar. Her şeyin hesabını sormaya kalkarlar. Başkalarının kendileriyle ilgili olumsuz duygularını öğrenmek onları yıkar. En ufak bir dil sürçmesine bin bir anlam yükleyebilirler. Böyle paranoya noktasına varan kıskançlıklar sağlıklı bir evliliğin önündeki en büyük engellerdendir. Kişilik yapıları kıskançlıkta önemli rol oynar. Terapide kıskançlığın ciddi bir güven bunalımından mı, yoksa sahiplenmeden mi kaynaklandığı bizim için önemlidir.

Kişinin öncelikle kıskançlığın doğal bir duygu olduğunu bilmesi ve bu duygusundan dolayı kendisini suçlamaması, kıskançlıktan kaynaklanan tepkilerinin sağlıklı olup olmadığı ve kıskançlığın temelindeki bilinçdışı nedenler terapide çözülecek ana sorunlardır.

Dozundaki kıskançlık duygusu çiftler arasındaki bağı güçlendirip, ilişkiyi diri tutabilir. Ancak kıskanan kişide ilgiden ve sevgiden yoksun kalma duygusu, özgüven eksikliği mevcut ise bu durumdan çift ve evlilik zarar görür. Haksız ve gereksiz ölçüde kıskanılan kişi, kapana kısılmış hissine kapılarak, çift çoğu kez bir kısır döngüye girer. Kıskanan kişi bazen hayatı çekilmez hale getirebilir. Paranoya ve hezeyan derecesinde kıskançlık hisseden insanlar vardır. Bu bir hastalıktır, psikoterapi yanında ilaç tedavisi de gerekebilir. İşin zorluğu çoğu zaman kişinin problemini kabul etmemesidir. Bu gibi durumlarda aile büyüklerinden destek istenmelidir.

Kıskanan kişinin eşini baskı altında tutma, her hareketini izleme, her hareketinden anlam çıkarma ve şüphelenme, kıskançlığını öfke ve travmatik eylemlere döndürme yaklaşımı karşı tarafın uzaklaşmasını sağlar. Ancak sevgi ve olumlu yaklaşımlar, karşı tarafın da size sevgiyle yaklaşımını doğurur. Bu sayede kıskançlığı doğuran nedenleri ortadan kaldırabilirsiniz.

Kıskanmanın kısır döngüsüne giren çiftler birbirlerini incittiklerinin farkında bile olmayabilirler. ''Eşim beni anlasın'' yaklaşımı zaman kaybettirir. Duygularınızı açıkça ifade etmelisiniz ki, eşiniz sizi anlayabilsin ve ortak bir çözüm yoluna bir an önce gidilebilsin. Duyguların paylaşılmadığı durumlarda karşı taraf “eşim çok kaprisli oldu”, “eşim beni artık daha az seviyor, nedensiz yere bana surat asıyor” gibi düşünebilir. Açık iletişim olmadığı zaman güven sarsılır ve sorunlar büyür. İletişimde ise empati çok önemlidir. Neyin söylendiği kadar, nasıl söylendiği de mühimdir. İmalı, kinayeli mesajlar bilinçli yapılmasa bile güven duygusunu zayıflatır.

İkili ilişkilerde, ilişkinin devamını sağlamakta kıskanılan bireye de görevler düşmektedir. Kıskanılan kişi eşinin kıskançlığıyla savaşmak yerine ona daha çok sevgi vermelidir. Ancak bu sayede onun korkularını ve güvensizliğini yenmesine yardımcı olabilir.

Sürekli kıskanılmak ve güvenilmemek, kıskanılan kişiyi yorar ve gerer. Burada kıskanan tarafa “bana güven ya da güvenmemekte haklı olduğunu kanıtla”, “beni gerçek anlamda seviyorsan bana güvenmelisin” tarzında net ifadelerle yaklaşılmalı, güven eksikliğinin sürmesi durumunda herkesin kendi yoluna gidebileceği belirtilmelidir.

Hastalık derecesinde kıskanç kişilerle yaşamak zorundaysanız mutlaka sabır eğitimi almalısınız. Eşinize şaka yollu bile yalan söylememeli, onu kışkırtmamalısınız. Tartışmaları uzatmamak için kesin ve net konuşmalısınız.

Patolojik kıskançlık evlilikleri yıkan veya aile içi huzuru bozan en önemli etkenlerdendir. Kıskanan ve kıskanılan kişi de bu durumdan ağır yara alır. Birbirinize açık davranarak ve empatik yollarla problemi çözemediğiniz noktada bir an önce bireysel terapi ve aile terapisi desteği almalısınız.

Kıskançlık tek başına var olabilen bir duygu değildir. İçinde özgüven eksikliği, yetersizlik ve yansıtma gibi duygular barındırmaktadır. Biz seanslarda kıskançlığın temelinde yatan asıl düşünce ve duyguyu tespit ediyoruz ve bireyin bu duygusunun nedenselliği hakkında bilgilendirme yaparak bu duygu yarar ve zararlarının anlaşılmasına odaklı olarak seanslarımızı yapılandırıyoruz. Kıskançlık dozajı ayarlandığında her iki taraf için de olumlu duygular barındırabilirken, abartılı ya da kontrolsüz bir hale dönüştüğünde çiftlere sıkıntılı bir sürecin içine sürükler.