Sınır ve Kural Tanımayan Çocuklar

Sonunu düşünmeden eyleme geçme olarak tanımlanan dürtüsellik, çocuk yaşamının ilk yıllarına hâkimdir. Aile ve çevrenin etkisiyle dürtüler kontrol altına alınmaya çalışılacak, çocuk birçok sınır, kural ve kısıtlama ile karşılaşacaktır.

Neden-sonuç ilişkisinin bilincinde olmayan bebek için dürtüsellik gayet doğaldır. Zaman içinde karşı tarafın duygularını anlama, verebileceği zararların boyutunu kavrama yetisini kazanacak, toplumsal kural ve sınırları öğrenecektir.

1980 ve 1990’ lı yıllarda doğanları tarif eden Y kuşağı, özgüvenli çocuk yetiştirme tutumu altında kurallardan ve sınırlardan bihaber çocuk yetiştirmeyi maharet sanma yanılgısına düşerek, doyumsuz çocuklar ve mutsuz ailelere sebep olmuştur.

Çocuklar elbette sorgulamalı, otoriteye sessizce boyun eğmemeli, yapmak istemediklerini yapmamalı, hakkını aramasını bilmeli, yeri geldiğinde sesini çıkarabilmelidir. Fakat hayattan zevk almanın çılgınca tüketime bağlı olmadığını bilmeli, hırslarına yenik düşmemeli, gerçek adaleti savunabilmeli, kazanmam için her yol mübah bencilliğinden sıyrılmalı, saygıyı ve karşılıksız sevgiyi öğrenmeli, sabırlı ve vicdanlı olabilmelidir.

Bu da öncelikle aile içinde doğru bir eğitimle mümkündür. Aile çocuğa sağlıklı biçimde kural ve kısıtlamalar koymalı, belli sınırlar oluşturmalıdır. Çocuğun hayatında sınırlar olması kendini güvende hissetmesinde önemli bir adımdır. Sınırsız bir yaşam, kaygı bozukluklarına kadar gidecek psikolojik-psikiyatrik sorunlara yol açabilir. Sınır ve kural koyarken doğru psikolojik yaklaşım, korkutma ve amacını aşan cezadan uzak, yargılamadan, karşılıksız sevgiye dayalı bir ilşki ile nelerin yapılıp, nelerin yapılmayacağına dair net olmak ve istikrarlı davranmaktır.

Dürtüsellik çocukların sosyal uyumlarını bozan önemli bir etkendir. Sabırsızdırlar, sıralarını bekleyemez, karşısındaki kişinin duygularını anlayamaz ve yönergeleri dinlemezler. Kuralları sevmezler, otoriteye karşı gelerek, kendi düşüncelerine göre bildikleri gibi hareket ederler. Yapacakları eylemin sonucunda olabilecekleri doğru tahmin etseler bile kendilerini frenleyemediklerinden birçok hatalı ve yanlış davranışta bulunurlar. Dürtüselliği olan çocuklar ceza ve ödülden anlamaz, olaylardan ders çıkaramazlar. Normalde yüksekten düşüp canı yanan ya da yaralanan çocuk bir daha bunu bir daha yapmazken, dürtüsel davranan çocuklar defalarca kolunu, bacağını kırsa dahi davranışından vazgeçemez.

Dürtüsel davranan çocuklar korkusuz davranırlar. Kaldırımda yürürken annenin elini bırakıp yola fırlayabilir, bir sokak köpeğine doğrudan yaklaşabilir, girilmemesi gereken bir yere girebilir. Buna benzer davranışlar otoritenin kabul edilmemesindendir. Cesaretleri nedeniyle sıklıkla kazaya uğrarlar, canları yansa da pek belli etmezler.

Sınır ve kural tanımayan çocuklar okul öncesi kreş ve anaokulunda, daha sonra da okul döneminde uyum sorunu yaşayarak kuralları dinlemez, otoritenin uyarılarını ciddiye almaz, arkadaşlarıyla sıklıkla kavga eder, kendi bildiği şekilde davranırlar. Sınıf ortamının düzenini bozma ve arkadaşlarına zarar verme büyük sorun yaratır.

Sınır ve kural tanımayan çocuklar oyun sırasında ve grup etkinliklerinde sürekli kendi isteklerini yerine getirmeye çalışarak problem olurlar. Oyun kurallarını kendi lehlerine bozar, oyun kurallarını kendi belirler, tüm hakimiyeti ellerine almak isterler. Yenilgiye asla tahammül edemez, sırasını bekleyemez, elindekini paylaşmayı bilemezler. Şiddet içeren oyun ve oyuncakları tercih etmeleri sıktır.

Erkek çocuklarda kız çocuklara oranla daha sık rastlanan dürtüselliğin ailenin hatalı eğitim yöntemleri kadar yapısal bir yönü, genetik özellikleri de vardır. Dürtüsellik üstün zekâlı olma, şımarıklık, terbiyesizlik, tembellik, huysuzluk tanımlamalarıyla geçiştirilmemeli, aileler üzerlerine düşen sorumluluğu kabul etmeli, organik yön de ihmal edilmemelidir. Erken dönemde psikiyatrik destek alınması sorunun çözümü ve tedavide yardımcı olacaktır.

Dürtüsellik teşhisinde klinik görüşme ve gözlem asıldır. Bazı ölçek ve testler, EEG, MR gibi tetkikler nadiren gerekir.

Dürütüsellik tedavisinde aile, okul ve psikiyatrist işbirliği ve doğru bilgilenme esastır. Ailenin çocuğa yönelik tutumları gözden geçirilmeli, çocukla doğru iletişim kurulmalıdır. Ceza vermek bir çözüm olmayacaktır. Stimülan adı verilen uyarıcı ilaçlar tedavideki başarı oranlarını arttırmıştır. Destekleyici ve davranışçı terapiler de olumsuz davranışların düzeltilip, yerine olumlu davranışların konulmasında etkili yöntemlerdir.

Psikiyatri ve psikoterapi merkezi Antalya, Lara/Muratpaşa.

Psikiyatri uzmanı ve psikoterapist Emine Filiz Uluhan.