Depresif Nevroz, Depresyon

Bir duygulanım ve duygudurum bozukluğu olan depresyon ya da çökkünlük, herkeste rastlanan bir duygu, daha geniş anlamda bir duygudurumdur. Bu durum psikiyatride özgül bir hastalık veya bir sendrom olarak tanımlanmıştır.

Depresyondaki baskın belirtiler karamsarlık, isteksizlik, durgunluk, cinsel istek azalması, depresif duygudurum, değersizlik, küçüklük ve zayıflık duygularıdır. Hastalar sıklıkla kederli bir ruh halinde ağlamaklı olabildikleri gibi, bazen de duygulanamama içinde olup asla ağlayamazlar. Depresyon ağırlaştıkça emosyonel yanıt azalır, hastalar normal etkinlikleriyle bile uğraşamaz, enerjileri düşer, hareketleri azalır, odaklanma güçlüğü yaşar, saatlerce yataktan çıkamaz, uykuya dalmakta ve sürdürmekte zorlanır, hayattan zevk alamaz hale gelirler.

Depresyon başlıbaşına bir hastalık olabildiği gibi birçok kişide çok yaygın bir belirti olarak kendini gösterebilir ya da pek çok ruhsal hastalığa eşlik edebilir. OKB, histeri ve fobik nevrozlarda depresyon sık rastlanan bir bulgudur.

Depresyonu bilişsel psikologlar ve kuramcılar bilişsel yetilerdeki bir bozukluk, davranışsal kuramcılar ise öğrenmeyle ilgili bir sorun olarak görürler.
Kernberg, depresyonu suçluluk duyguları, özsuçlamalar ve özkaygılarla bütünleşmiş süperegoya bağlamıştır. İdeal self dağıldığında ya da süperego bütünleşemediğinde şiddetli öfke, çaresizlik ve umutsuzluk ağır basmakta, depresyon gelişebilmektedir. İstenen nesnenin elde edilememesi, özlenen doyumun sağlanamaması depresyona neden olabilmektedir. Yani elde edememe, ulaşamama ve doyumsuzluk depresyon sebepleri arasındadır.

Depresyonu anlamak için duygu, duygulanım ve duygudurum sözcüklerinin ne ifade ettiğini bilmek gerekir. Bir örnekle açıklayacak olursak, bir kayıp karşısında duyulan yas bir duygu, yaslanma bir duygulanım, yas hali ise bir duygudurumdur. Duygular ve olumlu ya da olumsuz her türlü yaşantılar duygudurumun temel bileşenleridir. Duygudurumların süreleri değişik olup, davranışlarımızı etkiler ve bir boşalım işlevi görürler.

Freud, depresyon tanısı için değerlilik duygusunun kaybolmasını, çevre ve kendiliğin olumsuz değerlendirilmesini şart koşar. Yas ile depresyon arasındaki belirgin fark budur. Depresif bir kişinin isteksizliğine, pasifliğine, iş yapma ya da bir yere gitme isteksizliğine karşın yaslı bir kişi verimliliğini kaybetmeden işini yapabilir, aktivitelere katılabilir, hatta onlardan zevk alabilir ama alınan haz derin bir acının etkisi altındadır.

Neşe halini yani neşeli duygudurumu yaslılığın karşıtı olarak ifade edebiliriz.

Depresif nevrozda deskriptif tanı:

Depresyonu yaslı, çaresiz, korkulu bir duygudurum olarak tanımlayabiliriz. Depresif hastalık belirtilerini duygulanım, bilişsel, güdüsel ve bedensel belirtiler olarak sınıflandırabiliriz.

Depresyonun duygulanım (emosyonel) belirtileri:
⦁ Şiddetli yas
⦁ Durgunluk
⦁ Umutsuzluk
⦁ Cesaretsizlik
⦁ İsteksizlik

Depresyonun bilişsel belirtileri:
⦁ Değersiz ve yetersiz olduğu inancı
⦁ Güvensizlik
⦁ Kendini suçlama
⦁ Kendini cezalandırma
⦁ Kendini değersizleştirme

Depresyonun güdüsel belirtileri:
⦁ Etkinliğin azalması
⦁ Karar vermede güçlük çekme

Depresyonun bedensel belirtileri:
⦁ Yorgunluk
⦁ Bitkinlik
⦁ İştahsızlık
⦁ Uyku bozuklukları
⦁ Konuşma ve hareket yavaçlaması
⦁ Cinsel işlev bozuklukları

Depresif nevrozda dinamik tanı:

Depresyonda kişilik özellikleri:

Oral dönem sorunlarının depresyon gelişiminde önemli belirleyici olduğu genel bir kanıdır. Süt çocuğu çağı denen bu dönem ne kadar dengeli geçirilirse, bu mutlu çağın tüm yaşam boyu süreceği, tüm iyi şeylerin ömür boyu kendine akacağı inancı yerleşir. Sarsılmaz bir iyimserlik bu dönemin başlıca olumlu bir sonucudur. Bu kişiler iyi niyetli, sevecen, vermeye ve almaya hazır, yaşam için gerekli herşeyi kendilerine verecek birilerinin her an emirlerinde olacağı beklentisi içindedirler. Bu bazen gereğinden fazlasını almayı, hatta biraz şımartılmayı doğursa da genellikle sağlıklı bir ruh halini oluşturur.
Oral dönemde örselenme yaşandığında ise iyimserlik yerine karamsarlık, umut yerine umutsuzluk, duygu ve düşüncelere egemen olur.

Suçluluk, utanma, şükran duyguları:

Suçluluk ve utanma duyguları psikiyatrik sorunlarda tedaviye en dirençli, davranışlarımızı ciddi derecede engelleyen ruhsal öğelerdendir. Özellikle ergenlik döneminde suçluluk ve utanma duyguları üstbenlik gelişimi ve kimlik yapılanmasında ciddi rol oynar.
Sağlıklı şükran duygusu, verene, olgun ve olumlu bir tepki özelliğini taşır. Alınana memnunluk değerbilir bir karşılıkla verilir. Oral dönemdeki denge şükran duygusunu gerçek anlamında pekiştirir. Sınırsız doyum bazen karşılık verme gereğini ortadan kaldırıp, vermeden almayı doğurabilir. Tersi durumda, yani oral dönemde gereksinimleri yeterince karşılanmayan kişilerde ise aşırı bir sorumluluk bilinciyle başkaları için yaşama, tüm olanaklarını başkaları için kullanma, hiç almadan verme felsefesi gelişir.
Depresyonlu kişilerde alıp verme arasındaki denge alımın aleyhindedir. Bu hastalar almadan verirler, başkalarını memnun etme odaklı yaşarlar, aşırı sorumluluk duyarlar. Şükran duygusu görüntüsü altında suçluluk duygularını bastırmaya çalışırlar. Bütün bunların derininde de saldırgan dürtü ve duyguların gizlenmesi amacı vardır.

Acelecilik:

Oral dönemde şımartılan, daha acıkmadan beslemeye alıştırılan kişilerin bir diğer özelliği aceleciliktir. Bu kişiler beklemeye tahammül edemez, kararlarını hemen uygulama gereği duyarlar.
Oral dönemde yeterinden az ya da hiç doyum sağlayamamış kişilerde ise istekleri, beklentileri az bir kişilik gelişir. Ama bu beklenti ve isteklerin az ya da yok gibi görünmesi içeride bir birikim yapar ve başka kanallarla doyuma ulaşmaya çalışır. Bu da depresyona yatkınlık doğurur.

Öfke:

Annedeki öfke duygusu çocuğuyla ilişkilerini derinden etkiler. Duyguların ilişkiye endekslenmiş halini açarsak depresyon, başkalarına bulaşıcı, öfke ve kızgınlık ise başkalarında tamamlanıcı niteliktedir. Öfke duyulan kişide uyandırılan korku öfkenin dışarıdaki tamamlayıcısıdır.
Oral dönemde anne öfkesini bebeğe ''al memeyi de senden kurtulayım, al başımın belası'' gibi cümlelerle boşalttığında bebek bunu algılayarak olumsuz etkilenecektir.

Depresif nevrozlular agresif engellenmiş kişilerdir. Bundan dolayı öfkelerini ortama uygun biçimde boşaltamaz, öfkelerini yararlı ve yaratıcı olarak kullanamazlar. Çoğu kez farklı savunma düzenekleri ile öfkelerini gizlemeye çalışırlar. Aşırı yardımseverlik öfkenin saklanma yollarından biridir. Tüm çabalara rağmen öfke bilinçaltında daha da birikir.

Sonuç olarak öfkeli annenin bebeğinde temel güven duygusunun gelişimi sekteye uğrar.

Tüm bunların ışığında depresif nevroz, depresyon tanısı koyarken şunlara dikkat edilmelidir: Depresif nevrozun en temel belirtilerinden olan çökkünlüğün ergenlik, menopoz ve yaşlılıkta da olabileceği unutulmamalıdır. Bundan dolayı durgunluk, isteksizlik ve çökkünlüğe dayanarak depresyon tanısı koymak yanıltıcı olabilir. Çalışamama, verim düşüklüğü, empotans, uyku bozuklukları, bedensel yakınmalar gibi pek çok belirti ve bulgu ile depresyon tanısına gidilmelidir.

Ayrıca Erikson'un her ruhsal gelişim döneminin bir bunalımla sonuçlandığı varsayımı akılda kalmalıdır.

Depresyon tanı ve tedavisinde gerek ilaç, gerekse psikoterapi ile tedavi için Antalya Psikiyatri ve Psikoterapi Merkezimizden gerekli uzman desteğini alabilirsiniz. Depresyon ile ilgili ayrıntılı bilgilere (www.psikoterapi.pro), (www.antalyapsikiyatrist.com) ve (www.antalyapsikiyatri.com) web sitelerimizdeki yazılarımızdan ulaşabilirsiniz.

Antalya Psikiyatri ve Psikoterapi Merkezi, Psikoterapist ve Psikiyatrist Emine Filiz Uluhan.