Yeşilbahçe Mah. Portakal Çiçeği Cad. 1460 Sok. Turunç Plaza K:3 D:24 ANTALYA 0242 311 44 33 email

Suçluluk Psikolojisi Nedir

Suçluluk ve suçluluk psikolojisi...

Suçluluk, her bireyin zaman zaman yaşadığı doğal bir duygudur. Bazen gerçekten bir hata yaptığımız için, bazen de aslında sorumlu olmadığımız durumları üstlendiğimizde kendimizi suçlu hissederiz.

Bu noktada “ keşke böyle yapmasaydım” düşüncesi günlerce zihnimizi meşgul eder, iç sesimiz sertleşir ve yaşadığımız olay defalarca zihnimizde canlanır. İşte bu içsel sorgulama, suçluluk duygusunun en tanıdık yüzüdür. Hepimiz hayatın bir döneminde bu duyguyla tanışmışızdır. Burada önemli olan bu suçluluk duygusunun sağlıklı sınırlar içinde mi kaldığı yoksa bizi tüketen bir yük haline mi geldiğidir. Bu haftaki yazımızda suçluluk psikolojisi nasıl oluşur, neden bazı insanlarda daha yoğun hissedilir ve bu duygu gerçekten kontrol altına alınabilir mi? gibi soruların cevaplarını yanıtlamaya çalışacağız ve detaylı bir şekilde inceleyeceğiz.

Bireyin hata yaptığını düşündüğü bir konuyla ilgili duyduğu pişmanlık, kendini suçlama ve telafi etme isteği gibi duygusal süreçlerin bütününe “suçluluk psikolojisi” denir. Geçmişte yaşanan olaylar, bastırılmış düşünceler ve toplumsal normlara uyma kaygısıyla oluşur. Bazen bu duygu kişinin hatalarını telafi etmeye yönelten işlevsel bir mekanizmayken, aşırı hissedildiği durumlarda kaygı, öz-değer sorunları ve pişmanlık döngülerine neden olabilir. Birçok insan, gerçekçi olmayan beklentiler ve mükemmeliyetçi düşünceler nedeniyle yoğun suçluluk duyguları yaşar.

Suçluluk duygusu uygun sınırlar içinde olduğunda kişiyi sorumluluk almaya, hatalarını telafi etmeye ve davranışlarını gözden geçirmeye yönlendirir. Fakat bu duygu yoğun, sürekli ve gerçekçi olmayan bir hale geldiğinde patolojiktir. Birey sürekli geçmişi düşünmekten kendini alamıyorsa, uykusuzluk, huzursuzluk ve değersizlik hissi işlevselliğini etkiliyorsa ve sosyal ilişkilerde kaçınma davranışları gözleniyorsa psikolojik destek alınması önerilir.

Suçluluk Psikolojisi Belirtileri:

· Sürekli kendini suçlama : Suçluluk duygusunun en belirgin ve en yorucu belirtisidir. Olayın üzerinden uzun bir zaman geçse bile hata zihinde tekrar tekrar canlanır. “Keşke yapmasaydım, daha dikkatli olsaydım, benim yüzümden oldu” gibi iç konuşmalarla suçluluk duygusu gelişir. Bu içsel suçlamalar zamanla özgüvende düşüşe, aşırı öz eleştiriye ve kişinin kendi benliğine karşı sert bir tutum geliştirmesine yol açar.

· Takıntılı düşünceler ve zihinsel ruminasyon: Suçluluk duygusunun yoğunlaştığı durumlarda kişi bu durumu defalarca düşünmeye başlar. Bu durdurulması güç olan zihinsel sürece “ zihinsel ruminasyon” denir. Ruminasyon yaşayan bir kişi, olayın nasıl gerçekleştiğini, neyi farklı yapması gerektiğini ve sonuçlarının neden böyle olduğunu tekrar tekrar analiz eder. Ancak bu analizler çözüm odaklı değil, daha fazla kaygı ve suçluluk hissine yol açar. Düşünceler bireyin kontrol edemediği bir hal alır ve kişi bu düşünceleri susturmakta zorlanır. Zamanla uyku sorunlarına, odaklanma problemlerine ve zihinsel yorgunluğa yol açar. Ruminasyon süreci ne kadar uzarsa kişinin suçluluk duygusu da bir o kadar güçlenir. Gerçekçi değerlendirmeler yapma becerisi zamanla kaybolur.

· Pişmanlık duygusu : Pişmanlık duygusu, bireyin değerlerine uymayan bir tutum sergilediğini fark etmesiyle ortaya çıkar ve beraberinde içsel bir sorgulama süreci geliştirir. Bu süreçte olayın neden böyle geliştiği, hangi noktada hata yaptığını ve farklı davranıp davranamayacağını kendine sorar. İçsel sorgulama kabul edilebilir düzeyde olduğunda telafiyi ve öğrenmeyi destekleyebilir. Ancak aşırıya kaçtığında ise, kişi kendini sürekli yargılama ve sert bir iç sesle konuşma eğiliminde olur. Bu durum suçluluk duygusunun daha da derinleşmesine ve olayın olduğundan daha büyük bir hataymış gibi algılanmasına yol açar. Kişinin yaşadığı duygusal yük giderek ağırlaşır.

· Stres ve anksiyete : Yoğun suçluluk duygusu beraberinde stres ve anksiyeteyi getirir. Kişi “ya tekrar hata yaparsam” düşüncesiyle sürekli tetikte olur. Bu zihinsel gerginliğe kalp çarpıntısı, kaslarda sıkışma, mide rahatsızlıkları ve huzursuzluk gibi fiziksel belirtiler de eşlik edebilir.

· Kaçınma davranışları : Suçluluk duygusunu yoğun yaşayan bir kişi, hatırlatıcı durumlardan uzak durma eğilimindedir. Bu durum “kaçınma davranışları” olarak adlandırılır. Birey suçluluk duyduğu konuyla ilgili konuşmaktan, açıklama yapmaktan veya yüzleşmekten çekinebilir. Sosyal ilişkilerden kaçınma davranışları görülür. Bu durum bireye kısa süreli rahatlama sağlasa da, uzun vadede suçluluk duygularının güçlenmesine neden olur.

· Aşırı telafi etme davranışları : Kişi suçluluk duygusunu yoğun yaşıyorsa hatasını düzeltebilmek ve karşı tarafa iyi görünebilmek için gereğinden fazla çaba gösterebilir. Küçük bir hatanın ardından sürekli özür dileme, karşısındakini memnun edebilmek için aşırı fedakarlık yapma ve kendini kanıtlama gereksinimi duyma gibi davranışlar sergileyebilir. Telafi etme davranışları yapıcı bir süreç iken, bu durum aşırıya kaçtığı noktada kişinin kendini değersiz hissetmesine, ilişkilerde dengesiz güç ilişkisinin oluşmasına ve tükenmişlik hissine yol açabilir. Birey zamanla hatayı bir daha yapmamak için sürekli kontrolcü davranır ve bu durum kaygıyı artırarak suçluluk döngüsünü besler.

· Düşük özsaygı : Yoğun suçluluk duygusu zamanla bireyin özsaygısını zedeler. Özsaygı, kişinin kendine verdiği değer, kendini bir birey olarak nasıl gördüğüdür. Düşük özsaygı, kişinin kendini yetersiz, değersiz ve sevilmeye layık olmayan biri gibi hissetmesine neden olur. Kendilik algısını zayıflatır. Birey yaptığı hatayı bir davranış olarak görmek yerine kendi kişiliğine genelleme yapar ve “ ben yetersizim, ben iyi biri değilim” gibi olumsuz inançlar geliştirebilir. Bu içsel değerlendirmeler bireyin özgüvenini de zayıflatır. En küçük eleştiriyi bile büyük bir sorun olarak algılamasına neden olur. Bu durum günlük yaşantısında pasif, çekingen ve kararsız bir tutum sergilemesine yol açar.

· Özgüvende azalma: Suçluluk duygusunun yoğun yaşandığı durumlarda gözlenir. Özgüven, kişinin belirli bir işi başarma kapasitesine yönelik inancıdır. Düşük özgüven, kişinin kendi becerilerine ve karar verme yeteneğine olan güvenini zayıflatabilir. Hata yapmaktan korkar. Risk almaktan kaçınır ve kendini yeterli görmez. “Yine yanlış yaparsam” kaygısıyla hareket eder. Bu durum zamanla özgüvende belirgin bir azalmaya yol açar.

Suçluluk Duygusunun Nedenleri:

Aile ve Çocukluk Deneyimleri : Çocukluk dönemi suçluluk duygusunun temellerinin atıldığı bir dönemdir.Bu dönemdeki ebeveyn tutumları, çocuğun gördüğü ilgi ve geri bildirimler yetişkinlikte hissedilen suçluluk duygularıyla doğrudan ilişkilidir. Aşırı eleştirel, cezalandırıcı ve koşullu sevgi gösteren ebeveyn tutumları kişinin kendini sürekli hatalı ya da yetersiz hissetmesine neden olur. “Senin yüzünden oldu.” “Beni çok üzdün.” gibi ebeveyn ifadeleri çocukta koşulsuz sorumluluk alma ve her olumsuzlukta kendini suçlu hissetme eğilimini artırır. Aile içinde duyguların konuşulmadığı, hataların öğrenme fırsatı yerine cezalandırıldığı bir çevrede yetişen çocuklar, yetişkinlik döneminde küçük hataları büyütme, insanları hayal kırıklığına uğrattığını düşünme, yanlış yapmaktan aşırı korkma ve ilişkilerde sürekli “hata yapacağım” kaygısı taşır. Kişi “ben değersizim, yeterince iyi değilim” şemaları oluşturur. Bu şemalar da yetişkinlik döneminde suçluluk eğiliminin temel sebebidir.

Mükemmeliyetçilik : Bu düşünce yapısı suçluluk duygusunun en önemli besleyicilerindendir. Bireyin kendisine gerçekçi olmayan yüksek standartlar belirlemesi ve en küçük hatayı bile başarısızlık olarak algılamasıdır. Birey kusursuz olmayan her durumda yoğun suçluluk hissi yaşar. “Daha iyi yapmalıydım, bu hatayı yapmamam gerekirdi” gibi düşünceler içsel baskı yaratarak özşefkat gelişimini zorlaştırır. Hata yapmaktan korktuğu için aşırı kontrolcü davranır. Böylece kişi mükemmel olmadığı için suçluluk hisseder. Suçluluk duygusu arttıkça hata yapmamak için bu kez kendine daha yüksek standartlar koyar. Bu döngü devam eder gider.

Toplumsal ve Kültürel Baskılar :Toplumsal normlar bireyin neyin doğru ya da neyin yanlış olduğuna dair algısını şekillendirirken aynı zamanda suçluluk duygusunun oluşmasında da önemli bir kaynaktır. “ El alem ne der” gibi kültürel mesajlarla yetişen çocuklar, kendi isteklerini dile getirirken ya da sınır koyduğunda suçluluk duygusu gelişir. Toplumsal rollerin katı olduğu yapılarda birey bu rolleri tam olarak yerine getiremediğini düşündüğünde kendini başarısız ve suçlu hisseder. Bu tür baskılar, bireyin davranışlarının içsel değerler yerine dışsal değerlere göre şekillenmesine neden olur. Zamanla kişi başkalarını memnun edemediği her durumda kendini hatalı ve suçlu hisseder. Böylece suçluluk duygusu toplumsal onayı kaybetme korkusundan beslenir ve kısır döngü oluşur.

Kişisel Değerler ve Etik Anlayış : Kişinin sahip olduğu değerler ve etik anlayış, suçluluk duygusunun ortaya çıkmasında belirleyicidir. Örneğin, kişi kendi ahlaki değerleriyle çelişen bir davranış sergilediğinde, içsel bir rahatsızlık ve suçluluk hissi yaşar. Kişisel değerlerin katı, esnek olmayan ya da aşırı yüksek standartlar içermesi suçluluk duygusu yaratır. “ Bu benim değerlerime yakışmadı” gibi düşünce bireyin kendine karşı sert bir tutum geliştirmesine neden olur.

Empati ve Başkalarının Duygularına Duyarlılık : Empati, kişiler arası ilişkiyi güçlendiren önemli bir beceriyken empati düzeyi yüksek olan bireylerde bu durum, başkalarının duygularına karşı aşırı duyarlılık geliştirerek zamanla yoğun suçluluk duygusuna dönüşebilir. Karşıdaki bireyin üzüntüsünü, mutsuzluğunu ve hayal kırıklığını kendi sorumluluğu gibi algılayabilir ve gerçekçi olmayan bir suçluluk hissi yaşayabilir. Başkalarının duygularına aşırı odaklanan bir birey, istemeden kırıcı olduğunu düşündüğü bir konuda ya da karşıdaki olumsuz bir duygu yaşadığında kendini hemen suçlu hissetme eğilimi gösterir. “ Daha dikkatli olmalıydım” “Onu üzdüysem bu benim hatamdır” gibi düşünceler, empati ile sorumluluğun birbirine karışmasına neden olur. Oysa her yetişkin, kendi duygularından ve tepkilerinden öncelikle kendisi sorumludur. Aşırı duyarlı olmak, kişinin kendi ihtiyaçlarını ve sınırlarını ihmal etmesine neden olur. Zamanla, başkalarını üzmemek adına kişi, kendinden ödün vermeye başlar ve sınır koyduğunda ise suçluluk hisseder.

Kaygı ve Depresyon : Kaygı ve depresyon, suçluluk duygularının hem nedeni hem de sonucu olabilen önemli psikolojik etkenlerdir. Depresyon, kişinin kendine yönelik algısını olumsuz etkiler. Depresif olan bir kişi, kendini değersiz, yetersiz ve başarısız hisseder. Bu bakış açısı, suçluluk duylarının derinleşmesine ve kişinin olayları daha sert ve yargılayıcı bir şekilde değerlendirmesine neden olur. Depresyonla birlikte, suçluluk duygusu sadece davranışlarla sınırlı kalmaz kişinin kimliğine yönelir ve kronik bir hal alır. Kaygı düzeyi yüksek olan bir birey, olumsuz durumlara karşı sürekli tetikte olur. Yaşanan olayları da sürekli sorgulama eğilimindedir. Bu durum, küçük hataları bile büyüterek sorumlu hissetmesine ve suçluluk duygusunun yoğunlaşmasına neden olur.

Geçmişteki Travmalar ve Hataların Telafi Edilememesi : Geçmişte yaşanan olumsuz olaylar ve hataların telafi edilememesi, suçluluk duygularının kalıcı ve derin bir hal almasına neden olur. Birey, kontrolü dışında gelişen ve o anki koşullar içinde elinden geleni yapmış olsa bile yaşanan olumsuzluklardan kendini sorumlu hissedebilir. Özellikle ani kayıplar, kazalar, ihmal ve yarım kalmış ilişkiler yoğun suçluluk duygusunu besleyen önemli durumlardır. “Daha farklı davransaydım böyle olmazdı” gibi düşünceler sıkça tekrar eder. Bu zihinsel döngü hatanın telafi edilemediği hissini güçlendirir. Telafisi olmayan durumlarda ise suçluluk, çözümsüz ve kısır bir döngüye dönüşür.

Suçluluk Duygusu Kontrol Edilebilir Mi?

Suçluluk duygusu yok edilmesi gereken bir duygu değildir. Bir miktar sağlıklı sınırlar içinde olduğunda bireyin sorumluluk almasını ve davranışlarını düzenlemesini sağlayan işlevsel bir mekanizmadır. Ancak, sürekli ve gerçekçi olmayan bir hale geldiğinde bireyin ruhsal dengesini bozabilir. Bu noktada suçluluk duygusunun kontrol altına alınması mümkündür.

İlk adım, bu suçluluk duygusunun gerçekçi mi yoksa irrasyonel mi olduğunu ayırt edebilmektir. Kişi, kontrolü dışında gelişen olaylar için suçluluk hissetmeye başladığında, bu yükün tamamını taşımak zorunda olmadığını öğrenebilir. Fakat gerçek bir hata söz konusuysa sorumluluğu kabul ederek telafi etmek için çaba gösterebilir. Bu durum hissettiği suçluluğu azaltır.

Suçluluk duygusunun kontrol edilebilmesi için içsel konuşmaların da fark edilebilmesi önemlidir. Özellikle kişinin kendine yönelik sert ve yargılayıcı tutumları özşefkat geliştirilerek yumuşatılabilir. Özşefkat geliştirmek ise, bireyin kendine bir arkadaşına davrandığı gibi yaklaşmasını desteklemektir. Bu davranış suçluluğun yıkıcı etkisini azaltır.

Duygusal sınırlar koyabilmek, kişinin başkalarının duygularından ve tepkilerinden ne kadar sorumlu olunabileceğini netleştirir. Her bireyin kendi duygusal deneyiminden öncelikle kendisi sorumludur fikrini kabul etmek, aşırı hissedilen suçluluğu azaltır.

Son olarak, kaygı ve depresyon bağlantılı bir suçluluk duygusu tek başına ele alınmaz. Bu gibi durumlarda psikolojik destek almak önemlidir. Psikoterapiyle, bireyin suçluluk duygusunun temelini anlaması ve sağlıklı baş edebilme yolları geliştirebilmesi amaçlanır.

Psikolog Funda Buharalı. Antalya Psikiyatri, Psikiyatri Merkezi Antalya.